Uzman Klinik Psikolog Beyhan Budak: “İflas etmiş adam sendromu gibi bir şey yaşıyoruz”

Türk insanı olarak çok duygusal ve kompleksli olduğumuzu, asıl problemlerle hiç yüzleşmediğimizi belirten Budak, bu genel ruh halimizin sosyal medyaya da yansıdığını söyledi.

İnsanın en temel eksikliğinin “değer eksikliği” olduğuna işaret eden Budak, sosyal medyada paylaşılan bir fotoğrafın beğenilmesi ile şifa bulduğumuzu, gösteriş ve sahip olduklarımızı ispatlamak için sosyal medyayı kullandığımızı belirtti.

Arzu Kılıç

Sosyal medyada çok fazla takipçisi bulunan uzman klinik psikolog Beyhan Budak ile Bilişim Dergisi için keyifli bir röportaj yaptık.

Yeteneklerinin farkında olarak bilinçli bir bölüm tercihinde bulunan Beyhan Budak İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunu.

Birçok özel ve kamu kuruluşunda verdiği seminerlerin yanı sıra Türk Traktör Fabrikası’nda ve Man Türkiye Otobüs Fabrikasında psikolojik danışmanlık ve eğitim hizmetleri veriyor.

Youtube kanalında her hafta popüler psikoloji ve kişisel gelişim konularında videolar yayınlıyor. Instagram’da 71 bin, Youtube’da 320 bin takipçisi bulunuyor. Bugüne kadar videoları 320 binden fazla insan tarafından yaklaşık 19.000.000’dan fazla izlendi.

TedX Kaleiçi 2018’de “ O Satın Aldığın Şey Mutluluk Değil!” adlı konuşması ile yer aldı.

Fenomen Psikolojik Danışmanlık Merkezi’nin kurucusu olarak çalışmalarına devam eden Beyhan Budak ile sosyal medyadaki yolculuğunu, Türk toplumunun sosyal medya paylaşımlarını ve mutluluk kavramını konuştuk. Ayrıca motivasyon eksikliği olanlar ve girişimciler için tavsiyelerini aldık.

İnsanların halden anlayana, samimiyete ihtiyacının olduğunu vurgulayan Budak, sosyal medyadaki videolarında takipçilerinin genel problemlerini bilip onlara hitap ettiğini, standart bilgi vermediğini ve takipçilerinin gözünde yıllardır tanışıyor muşuz hissiyatını oluşturduğunu söyledi.

 -Beyhan Budak kimdir? Kısaca kendinizden bahseder misiniz?

-Ankaralıyım aslen. 33 yaşındayım. Evliyim. İki tane çocuğum var. İlköğretim ve lise eğitimimi, Ankara’da, üniversite eğitimimi ise İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde tamamladım. Üniversite eğitimi sonrasında Gazi Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümünde yüksek lisans yaptım. İkinci yüksek lisansımı ise Klinik Psikoloji alanında İstanbul Esenyurt Üniversitesi’nde tamamladım.

Kamuda bir hastanede 8,5 yıl kadar çalıştım. Sonrada farklı çalışmalar ve projeler yapabileceğimi düşündüğüm için özel sektöre geçtim.

Kurduğumuz bir danışmanlık merkezi var. Burada psikoterapi çalışmalarıma devam ediyorum. Danışmanlık Merkezimizin ismi “Fenomen Psikolojik Danışmanlık Merkezi” Fenomen ismini sosyal medyada kullanılan ismi ile kullanmadık. Psikolojideki bir yaklaşım olan “Fenomenolojik Yaklaşım”ın fenomenini alalım. Ona bir göndermemiz olsun diye düşündük. Merkezimizde birkaç arkadaşla birlikte çalışıyoruz.

Bana fenomen demiyorlar. Youtuber dedikleri oluyor tabii 🙂  Fenomen dedikleri nispeten daha az.

-Uzman bir psikolog olarak sosyal medya konusunda uzmanlaşmaya nasıl karar verdiniz ve mesleğiniz için sosyal medyayı ne amaçla ve nasıl kullanıyorsunuz?    

 Sosyal medya sayesinde birçok insana ulaşmanın tadı bambaşka

 – Yeni şeyleri keşfetmeyi ve denemeyi seviyorum. Sosyal medya psikologlar için çok ilginç bir mecra. Birçok insanın psikolojik davranışını farklı ortamlarda gözlemleyebiliyorsun.

 Sosyal medyaya ilk girişim 2009 yılında “Eyvah Boşanıyorum” adlı bir web sitesi kurmamla başladı. Site hala aktif ama çok uzun zamandır bir şek eklemedik siteye. Bu web sitesini ayrılık süreci yaşayan kadın ve erkeklere psikologların, avukatların ve boşanma sürecini yaşamış ve çok sağlıklı bir şekilde bu süreci atlatmış insanların psikodestek amaçlı paylaşımlar için kurduk.

Sosyal medya sayesinde birçok insana ulaşmanın tadı bambaşka. Çünkü verdiğiniz emeğin karşılığını görüyorsunuz. İnsanlar yazdığınız bir yazı için geri bildirimde bulunuyorlar.

Benim eskiden beri fotoğraf sanatına ilgim var. Evde duran bir makine varken neden video çekmeyelim dedik. İlk başta yerel ve ulusal kanallarda televizyonlara çıkıyordum. Oradaki görüntüleri Youtube’a yüklüyordum. Karşımda bir insan varmış gibi kendi tespitlerimi anlatıyordum. İnsanlar neyi kafasına takıyor, neyi dert ediyor biliyorum. Sorunların farkındayım. Youtube’da sık karşılaşılan problemleri ara ara anlatıyordum. Eskiden 1-1,5 ayda bir video yüklüyordum. Sonra yavaş yavaş ilgi arttı. Eğer sağlıklı mesajlar veriyorsanız sosyal medya birçok insana ulaşma anlamında yararlı. İnsanlar sizi seviyor.

İnsanların bende bulduğu şey samimiyet

İnsanların bilgiye ihtiyacı kalmadı artık. Çünkü bilgi her yerde var. Örneğin depresyon hakkında yüz binlerce yazıyı internette bulabilirsin. İnsanların halden anlayana ihtiyacı var. Bilgiye değil samimiyete ihtiyacı var. İşimi layığı ile yapmaya çalışan bir psikoloğum. Benden çok iyi psikologlar var. İnsanların bende bulduğu şey samimiyet.

Sosyal medyadaki videolarımda insanların genel problemlerini bilip onlara hitap ediyorum. Youtube’daki videolarımdan kısa kesintileri Instagram hesabımda da paylaşıyorum. Instagram için özel bir video hazırlamadım şimdiye kadar. Twitter hesabım var ama Youtube ve Instagram’ı aktif olarak kullanıyorum.  Instagram’da 71 bin, Youtube’da 320 bin takipçim var. Takipçilerim ailemizden birisin diyorlar. Takipçilerimin gözünde yıllardır tanışıyor muşuz hissiyatı oluştu. Rutin, standart bilgi vermiyorum onlara. Beni diğer psikologlardan farklı kılan şey bu bence. Ailelerinden birisi gibiyim ve samimiyim.

-Uzman bir psikolog olarak mutlu insanı nasıl tarif edersiniz?

 Mutluluk insanın kendine katlanma ve kendiyle barışık olma halidir

 -Genel olarak insanlar mutluluk ve huzur konusunu karıştırıyorlar bence. Mutluluk arzu edilen bir şeye ulaşma halidir. Sevdiğimiz insana, makama veya paraya ulaşıyorsak mutlu oluyoruz. Kesintisiz mutluluk diye bir şey söz konusu değil. Örneğin ne zaman ilk maaşımızı alıyoruz. Çok mutlu oluyoruz. İkinci, üçüncü maaştan sonra maaşımız bir ay eksik yatsın hemen moralimiz bozuluyor. O benim standardım olmaya başlıyor. Mutluluktan ziyade bizi uzun vadeye taşıyacak, içimizi rahatlatacak şey huzur. Mutluluk arzuya ulaşma halidir. Mutluluk, hüzün bunlar daimi olan şeyler değil. Neye sahip olursak olalım mutluluk standart olmayacaktır. Çünkü mutluluk paradoksu dediğimiz bir şey var. Sahip olunan her şey değerini yitirecek. Ben huzuru sakin bir göle benzetiyorum. İnsan öfkeliyken mutlu, mutsuzken de huzurlu olabilir. Mutluluk insanın aslında kendine katlanma ve kendiyle barışık olma halidir. Şuanda kendi sınırlarımı biliyorum. Yapamayacağım şeylere çok heves etmiyorum. Yormuyorum kendimi. Karakterim, kişiliğim ve kapasitem böyle deyip huzur içinde yaşıyorsun. Ama huzur olmayınca insan kendiyle çatışma halinde oluyor. Kıskançlık ve haset duyguları ile çatışma hali insanı çok yoran ve tüketen bir şey. Birçok insan huzur noktasına ulaşamadan maalesef ölüp gidiyor dünyadan.

Amerikan kişisel gelişim ekolü bizde de çok popüler. Her şeyi yapabilirsin, her şeye ulaşabilirsin düşüncesi. Biz her şeyi yapamaz ve beceremeyiz. Her şeyi yapacağına olan inanç seni hayatta hep hayal kırıklığına uğratacak. Ben başaramıyorum, yapamıyorum, hayat kaçıyor derken. Gerçekten de hayat kaçıyor.

-Mutluluk kavramı etkin bir kalkınma ölçütü olabilir mi? Refah seviyesi ve etik değerler mutluluğu nasıl etkiler?

-Belirttiğim gibi mutluluğu sadece arzulara ulaşma nesnesi olarak düşünürsek bir toplumun maddi refah seviyesi ile mutlu olmanın sıklığı arasında bir ilişki kurabiliriz. Eskiden tek tas yemek varken hayat idama ettirilebiliyormuş ama bugün dışarıda yaptığınız bir kahvaltı yirmi çeşit olabiliyor. Bu bizim hayat kalitemizi çok etkiliyor mu? Ben buna pek inanmıyorum. Somut olarak baktığımızda huzur refah seviyesi ile orantılı ama daha çok insana iyi gelen şey etik değerlerdir. Etik değerlerden öte değerler. Manevi duygular ve etik değerler insanın hayat kalitesini belirler.

İnsan bir mücadele varlığı. Bir şeye ulaşmak için verdiğim emek benim hayatımın gidişatını oluşturuyor. Eskiden bedel ödeyip ödülü alıyorduk. Ama şimdi önce ödülü alıyoruz sonra bedel ödüyoruz. Bu da ister istemez hayatta bir anlamsızlık ortaya çıkartıyor. Böyle olunca refah seviyesi artıyor ama anlamını kaybediyor. Refah seviyesi yüksek ülkelerden birisi olan İskandinav ülkelerinde refah seviyesi fazla ancak yabancılaşma var.

İnsanoğlu nereye gidecek hep beraber göreceğiz.

 -Genel olarak Türk toplumunun sosyal medya paylaşımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz. X,Y ve Z kuşaklarının sosyal medya paylaşımlarındaki öncelikleri neler?

 İflas etmiş adam sendromu gibi bir şey yaşıyoruz

 -Türk insanı çok duygusal ve kompleksli. Kendimizle barışık değiliz. İflas etmiş adam sendromu gibi bir şey yaşıyoruz. Çok iyiydik, çok güçlüydük ama biz bu hallere düşecek adam mıydık halindeyiz ve bu durumla yüzleşemiyoruz. Yüzleşemememizin neticesinde de aslında eksikliklerimizi kabullenmememiz var. Asıl problemlerle hiç yüzleşmiyoruz. Bu genel ruh halimiz sosyal medyaya da yansıyor. Biz gösteriş ve sahip olduklarımızı ispatlamak için sosyal medyayı kullanıyoruz.

Dünyada en çok sosyal medyayı kullanan ilk beş ülkeden birisi de Türkiye. Böyle bir durumda bizim içimizdeki eksikliği kapatmaya ihtiyacımız var. Örneğin eşiyle ciddi sorunları olan bir adam sosyal medyada karısı ile beraber çok güzel bir fotoğrafını paylaşıyor. Ama aslında sorunları olan bir çift. Bu bize o adamın bir şeylerin özlemini çektiğini ve asıl sorunu çözmek yerine ikame bir şey koyduğunu gösteriyor. Birçok eşya da böyledir aslında. Çok pahalı bir saat alıyorsunuz. Bu size karizmayı vaat ediyor. Topuklu ayakkabı alıyorsunuz o size diğer kadınlardan daha güzel olduğunuzu, özel ve ilgiye layık olduğunuzu hatırlatıyor.

Sosyal medyanın en önemli özelliklerinden birisi size anlık ikame bir duygu yaşatmasıdır. Sen önemlisin ve çok özelsin gibi.

X kuşağı Facebook’u kahvehane gibi kullanıyor

Sosyal medyada en çok gösteriş yapan Y kuşağı. Yani bizim kuşak. X kuşağı ise sosyal medyayı eski usul kullanıyor. Facebook’u kahvehane gibi kullanıyorlar ve en çok siyasi ve haber içerikli paylaşımlar yapıyorlar. Sosyal medyayı daha bilinçsizce kullanıyorlar diyebiliriz. Paylaşımlarında daha doğal ve dağınıklar. Z kuşağı ise sosyal medyanın içinde doğdu. Onlar sosyal medyada eğleniyorlar. Y kuşağı paylaşımlarında çok daha fazla filtre kullanıyor ve photoshop yapıyor.

Bir insanın sosyal medya paylaşımlarına baktığımızda kişi neyi çok paylaşıyorsa onun peşindedir. Paylaşımlardan insanların psikolojik durumlarını yorumlayabiliyoruz. Bir insan bir şeyi aşırı kötülüyorsa veya aşırı yapıyorsa onunla ilgili sorunu vardır. Örneğin eşiyle yakın fotoğraflarını çok sık paylaşanların ilişkilerinde bir sorun vardır diyebiliriz. Ya da bir insan yakın pozlarını sürekli sosyal medyada paylaşıyorsa benlik algısı ile ilgili bir sorunu olabilir. Bir insan teşhirciyse bedeni ile ilgili bir sorunu olabilir.

-Sosyal medya neden bizim için önemli?

– Sosyal medyada eğleniyoruz. Düşünsenize birkaç milyar insan hepsi bir alanda. Bildirimlerin birden gelmesi ve beğeniler bizi mutlu ediyor. Tatmin sağlıyoruz.

 İnsanın en temel eksikliği değer eksikliğidir

İnsanın en temel eksikliği değer eksikliğidir. İnsan evrende yalnız ve önemsiz olduğunu hissediyor. Böyle bir dünyada sosyal medyada paylaşılan bir fotoğrafın beğenilmesi ile şifa buluyoruz. Ayrıca sosyal medyada diğerlerinin hayatını merak ediyoruz ve onların ne yaptığını da öğreniyoruz. Merak insanın içgüdülerinde var.

Sosyal medya hayatımızda hep olacak. Ancak zaman içerisinde dönüşecek. Neye dönüşeceğini de birlikte göreceğiz.

-Sosyal medyada psikolojik olarak kıyaslı bir mutluluk yaşıyoruz. Sosyal medyada başkalarının hayatının daha iyi olmasıyla nasıl başa çıkabiliriz? Bunun bir yolu var mı?

 Kıyaslama çorbadaki sinek gibidir. Herkes herkesin mutlu olduğunu düşünüyor. Dışarıda gösterilenle içeride yaşanan farklıdır. Öncelikle bunun farkına varmamız lazım. Çünkü kıyaslama tuzağına düştüğümüz anda sahip olunan her şey çok hızlıca değersizleşir. Her zaman bizden daha iyi olanlar ve daha kötü olanlar olacak.

Sosyal medya bir seçkidir

Pozitif psikoloji diye bir yöntem var. Durmadan şükretmeyi meditasyon gibi öneriyor. Şükretmek, kanaat etmek, var olan iyi şeylerimizi fark edebilmek bizi kıyaslamadan uzaklaştırıyor.

Sosyal medya bir seçkidir. Paylaştığımız bir seyahat fotoğrafı ile insanlar bizi sürekli seyahat ediyor zannediyorlar. Sosyal medya bireysel bir pazar. İyi olan şeyleri paylaşıyorsun. Ama insan her zaman iyi ve kötü değil. Sen mutsuzken diğerleri çok mutlu değil. İnsanın kendini telkin etmesi lazım.

Herkesin en az 5-10 dakika sakin kafa ile kendine zaman ayırmasını tavsiye ediyorum. Hayatımda iyi olan ne var diye düşünün. Esen rüzgârı hissedin, içtiğiniz suyun tadına varın. Bence böyle küçük şeyleri es geçmemek lazım.

Her şeyin hakkı olduğuna inanan, bencil, gergin ve doyumsuz insanlar var. Böyle insanların mutlu olması çok zor.

Bana göre bizi 2030’lu yıllarda çok büyük bir depresyon ve kaygı dalgası bekliyor. Şuan bile çok büyük depresyon ve kaygı var ülkemizde. Bu durum ileriki zamanlarda giderek artacak diye düşünüyorum.

Günümüzde bilgi toplumu olma yolunda bilgili ve aydın bir toplum olmak kadar bilinçli internet ve sosyal medya kullanıcısı olmak da çok önemli. Bu anlamda aktif sosyal medya kullanıcılarına tavsiyeleriniz neler?

 Sosyal medyanın bizi bağımlılığa sevk eden bir tarafı var. Ben her şeyde bağımlılığın sıkıntılı olduğu düşünüyorum. Nesneler dışında eşe, anneye, çocuğa bağımlı olmak da sorun. Ben insanlara ara da bir kendinize sosyal medyasız zamanlar yaratın diyorum. Sınır koymazsak bu bizi dipsiz kuyu gibi içine çekecek.

Sosyal medya paylaşımlarını okuyabilmek önemli. Anlık duygu patlamaları ile yakınlarımızı kırabiliyoruz. İnsanlar hemen kutuplaşıp, çirkinleşebiliyorlar.

Sosyal medyada karşınızda biri olmadığı için çok hadsiz ve acımasız oluyoruz.

Sosyal medyada kontrollü olmak, sınır koymak ve paylaşımları okuyabilmek önemli

 Sosyal medyada kendimizi korumalıyız. Eleştiri ve hakaretlere maruz kalabiliriz. Tuzağın içine düşmektense biraz geri durmakta yarar var. Her lafa verilecek bir cevabımızın olmaması lazım. Sosyal medyada kontrollü olmak, sınır koymak ve paylaşımları okuyabilmek önemli. Paylaşılanların birçoğunun gerçek olmadığına kendimizi inandırmalıyız. Herkesin hayatı seninkinden çok da farklı değil.

Her şeyimizi sosyal medyada pazarlamamalıyız. Her değerimizi ve önemimizi pazara sunarsak bağımlı oluruz. Gerçek hislerimiz yerine sosyal medyayı konumlandırmamalıyız. Örneğin gerçekten eşinizle mutlu olmak istiyorsanız bunun için çabalayın ve gerçek hayatta sorunları çözün. Sosyal medyada eşinizle çok yakın bir fotoğrafınızı paylaşmanıza gerek yok. İkame yerine geçek olanı tercih edin. Kısacası sosyal medyayı kullanırken daha kontrollü, bilinçli olmalı ve sınırlı kullanmalıyız.

-Motivasyon eksiği olanlar ve girişimci olmak isteyenler için psikolojik tavsiyelerinizi öğrenebilir miyiz?

 Motivasyon konusunda büyük adımlarla başlamak yerine küçük adımlarla başlamak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü büyük adımlarla başladığımız zaman vücudumuz büyük olana direnç gösteriyor. Küçük küçük adımlar attığımızda ise değişime daha kolay adapte oluyoruz. Her daim kimse motive değildir. Karar verip kendimizi zorlamamız gerekiyor.

Girişimcilik konusunda ise iyi bir ön araştırma yapmalı, kriz anlarını da planlamalıyız. Biz bazı şeyleri en iyi ihtimalle hesaplıyoruz. Hayatta planladığımız şeyler için masraf biçeriz. Emin olun istisnasız bir şekilde o biçtiğimiz masraftan çok daha fazlasını öderiz. İş hayatında kötüyü düşünüyorsanız onu bir buçukla çarpın. Girişimciliğin inişli ve çıkışlı bir yol olduğunu unutmayın.

İş hayatında reddedilmeye alışkın olmak, biraz yüzsüz olmak ve olayları kişiselleştirmemek gerekiyor. Kimse seni desteklemeyecek, eleştirecek ve sana karşı çıkacaklar. Duygusal anlamda zorluklara karşı istikrarlı olmak lazım.

Bazen güzel bir fikirde olsa zamanı gelmez. Hayallerine aşık olmalısın ama karşılık bulamadığında da vazgeçmeyi bilmek lazım. Bir işi takıntı haline getirmemeliyiz. Girişimcilik esneklik gerektirir. Bazen olmaz. Vazgeçmeyi bilmek gerek.

İlişkilerini iyi tutan insanlar her zaman kazanırlar. Bunu da unutmayın.

Kendimizi geliştirmeliyiz. Bunun için de rutinin dışına çıkmalıyız. Birçok insan kendine biçilen rolü oynuyor. Böyle olunca da yeni şeyler üretilmiyor. Farklı şeyler deneyip, farklı insanlarla tanışmak, farklı kitaplar okumak, farklı şehirlere, ülkelere gitmek insanı geliştirir.

Önceki TBD Genç 2.Bilişim Yaz Kampı Başlıyor!
Sonraki Uluslararası Büyük Veri, Derin Öğrenme ve Siber Terörle Mücadele Kongresi

Benzer Yazılar

Röportajlar

Söyleşi: İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran

“Bilişim hizmetlerinin üç temel yapı taşı: Teknoloji, insan ve süreç” 6

Röportajlar

Nezih Kuleyin ile “Sanayi 4.0” Hakkında Söyleşi

TOSYÖV Başkanı Nezih Kuleyin: “Endüstrinin ihtiyacı olan işgücünün niteliği her an ana gündem konusu olmak zorunda” 136