Söyleşi: Dünya Gazetesi Yayın Kurulu Başkanı Şeref Oğuz

 

 

Arzu Kılıç

TBD Yayın Kurulu Üyesi

“TBD’nin yarım asırlık serüveninde,

ülkeyi bilişim alanında nereden alıp

nereye getirdiğini iyi değerlendirmek gerekir”

Bilişim sektörünün yakından tanıdığı gazeteci, yazar,  Dünya Gazetesi Yayın Kurulu Başkanı Şeref Oğuz ile gündeme dair kısa bir Söyleşi yaptık. Bilişim ve teknolojinin nabzını tutan Şeref Oğuz ile çok yönlü kişiliğinin yanı sıra salgın sürecinde bilişim sektörünün içinde bulunduğu durum, sayısal uçurum, endüstri 4.0, köşe yazıları ve aşkın bir dinamik içinde seyrettiğini anlatan yeni kitabı “Matematik Bir Model Olarak Aşkı Anlama Kılavuzu” hakkında konuştuk.

Şeref Oğuz, salgının bizlere yeni iş modelleri, iletişim yöntemleri, ilişki biçimleri ve bilgi süreçleri oluşturmayı sağladığını ve salgın sonrasında da bunların içinden çoğunun, hayatımızın yeni normali olarak kalacağını söyledi.

Oğuz; “Siber varoş”, gelecek dünyanın en büyük sorunu olacaktır. Zengin yoksul ayrımı, mekânsız, zamansız siber alemde yalnızca ülkelerarası bir sorun olmaktan çıkıyor ve aynı ülkede, aynı kentteki insanların gelir adaletsizliğine dönüşüyor.” dedi.

 Bu arada Söyleşiyi okumadan önce Şeref Oğuz’un yakınlarda kamu spotu köşesinde yayınlanan ve hepimizin kulağına küpe olması gereken beş öğüdünü sizlerle paylaşmak isterim. Zira Oğuz’un da belirttiği gibi gündem sürekli değişiyor… Bugünün en önemli sorunu, yarın anında unutuluyor.

Algını Yönetenleri Fark Edebiliyor Musun?

Algıların hayatidir; gerçeğe dönüşürler.

5 ALGISAVAR ÖĞÜT

1-Her söylenene inanma

2-Gündemini değiştirene dikkat

3-Gösterilenin arkasını merak et

4-Bilinçli ilgisizlik alanların olsun

5-Yalan yağarken zihnini ıslatma

“İnsanların T modelinin insanlara entelektüel birikim kazandırdığına inanıyorum”

A.K: Sizi ekonomist ve yazar olarak tanıyoruz.  Bilişim alanı ile yakından ilgilisiniz. Müzikle de iç içesiniz. Bu kadar çok yönlü olmak size neler kazandırdı? 

Ş.O: Ekonomi; benim profesyonel alanım. Ancak gazetecilik temel mesleğim oldu. 16 yaşında liseyi bitirince gazeteciliğe başlamıştım. Bu süreçte hem çalıştım hem okudum. Müzik ilgim ise çocukluktan beri yan uğraş olarak hep var oldu. Tambur ana sazım, ney yardımcı sazım olarak yıllarca eğitim de aldım.

Bildiğim şudur; çok farklı yerden beslenmek, tüm ilgi alanlarını, pozitif anlamda güçlendiriyor. Yazarlık sürecinde bu çok farklı alanlardan beslenmiş olmamın farklılığını yaşıyorum. İnsanların T modelinin insanlara entelektüel birikim kazandırdığına inanıyorum. T’nin dikey çizgisi; bir şeyin her şeyini bilmektir. T’nin yatay çizgisi ise her şeyin bir şeyini görebilmektir.

 A.K: Zor ve beklenmedik süreçlerden geçmekteyiz. Küresel Salgın (COVID-19) ne yazık ki hem ülkemiz hem de uğraş alanlarımızla ilgili beklentilerimizin şeklini değiştirdi.  Bilişim alanının şu anki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz ve salgından sonraki durumunu nasıl öngörüyorsunuz?

Ş.O: Salgın; sayısallaşmayı (dijitalleşme) seçenek olmaktan çıkarıp zorunlu hale getirmiş durumda. Bu süreçte bilişim alanında hem yeni çözümler hem de yeni ürünlerin devreye alındığını gördük. Salgın bizlere yeni iş modelleri, iletişim yöntemleri, ilişki biçimleri ve bilgi süreçleri oluşturmayı sağladı. Salgın sonrasında bunların içinden çoğu, hayatımızın yeni normali olarak kalacaktır.

Bizler, internet ile bitler ve baytları naklediyoruz ama atomlar yerli yerinde kalıyor hala… Atomları birilerinin taşıması gerekiyordu. Nitekim lojistik sektörü salgında adeta büyük patlama yaşadı. Elektronik ticaret ve çevresinde gelişen tüm işler, salgında yaşanan kayıpların karşılığı olmasa da yeni iş modelleri sayesinde salgın sonrası çok daha verimli ekonomilere tanık olabileceğiz.

Endüstri 4.0 dilimizde ama lafla peynir gemisi yürütmeye çalışıyoruz

A.K: Günümüzde tüm iş alanlarının verimliliğinin artırılması, kullandığı bilişim altyapısı ile doğru orantılı. Özellikle salgın sürecinde eğitimde fırsat eşitliği, dezavantajlı bireylerin eğitime erişiminin kolaylaşması çok önemli. Son zamanlarda sosyal yalıtım koşullarının neden olduğu uzaktan eğitime denetimsiz ve hazırlıksız geçişin “sayısal (dijital) uçurum” tehlikesinin derinleşmesine neden olduğu tartışılmakta. Türkiye’deki durumu değerlendirdiğinizde sayısal uçurum ne kadar derin?

 Ş.O: Sayısal (dijital) uçurum, yeni çağın en büyük sorunu. Dünya ekonomileri de kalıcı ayrışma tehlikesi yaşıyor. FED’in eski başkanı, ABD Hazine Bakanı Janet Yellen; geçtiğimiz aylarda dikkate alınması gereken bir uyarı yaptı; “global (küresel) ekonomide kalıcı ayrışma yaşanabilir.” Kalıcı ayrışma; zaten giderek bozulan gelir dağılımının ülkeler arasında daha şiddetli yaşanacağı kehanetidir.

Yellen’e göre IMF ve Dünya Bankası’nın kalkınmakta olan ekonomileri desteklemesi şart. Yetmiyor; yoksul ülkeler için Uluslararası Kalkınma Birliği Fonu kurulmalı, 650 milyar dolarlık özel çekme haklarının da yoksullara aktarılması gerekiyor.

Görünürde zengin ile yoksul arasındaki uçurumu kapatmaya yönelik öneri bu. Fakat yakın tarih; farklı şeyler söylüyor. Özellikle Dünya Bankası’nın son 50 yıldır yoksul ülkelere yaptığı yardımların, fakirliği yok etmek şöyle dursun; daha da derinleştirdiği gerçeği söz konusu.

Bilgi uçurumu öylesine açıldı ki geride kalanların önde gidenleri yakalayabilmesi artık mümkün değil

Sebebi şu; yardımların yoksul ülkedeki muktedir yönetim üzerinden dağıtılması… Hal böyle olunca yoksul ülkenin tek adamları; bunları halkı baskılamak ve kişisel güçlerini arttırmak için kullanmaları. Eski yöntemler kullanılacaksa, Yellen’in yardım önerileri, yeni diktatörler yaratacaktır. Kalıcı ayrışmaya gelince… Katılıyorum. Zira bilginin yeni zenginlik kaynağı olduğu günümüzde bilgi uçurumu öylesine açıldı ki geride kalanların önde gidenleri yakalayabilmesi artık mümkün değil.

Peki; sayısal uçurumun neresindeyiz? Türkiye; kalıcı ayrışma tehlikesinde hangi tarafta kalacak? Bana göre orta gelir tuzağındaki patinaj, bizi kalıcı fakir ülkeler grubuna itebilir. Abartılı bulan, İnternet hızı ve patent üretimine baksın. Göreceği şudur, Endüstri 4.0 dilimizde ama lafla peynir gemisi yürütmeye çalışıyoruz. Kaldı ki kalıcı ayrışma, şirketlerimiz, KOBİ’lerimiz için de söz konusu. Hükümet, Dünya Bankası deneyimdeki gibi, nepotizme (adam kayırmacılık) dayalı desteklerle iyi kötü şirket uçurumunu derinleştirebilir.

“Siber varoş”, gelecek dünyanın en büyük sorunu olacak

 A.K: Sayısal vatandaşlık bilincinin artmasıyla toplumun geleceğe hazırlanması kapsamında ülkemizin toplum 6.0 yolculuğundaki dönüşümünü nasıl buluyorsunuz?

Ş.O: Dünya; toplumların sürümlerini çıkara dursun, öncelikle toplumun “siber varoş” tuzağına düşmemesi gerekiyor.  “Siber varoş”, uygarlığın taşrasına düşmektir.

“1984”. George Orwell’in ünlü karamsar yarını. Bu bir tarih ve milattan sonra 1984’ü tanımlıyor. Yüzyılın ortalarına doğru kaleme alınmış ve son derece karanlık bir yarından söz ediyor. Söylediği şu; Dünya, sürekli olarak birbiriyle çatışan üç kutup içinde, hangi gruba ait olmadığına bakılmaksızın, bireyin tüm haklarının, Büyük Ağabey tarafından denetlendiği bir dünya. Öyle ki sevişme dahi, partiye karşı vazifemizdir Orwell’e göre. Tarih, Büyük Ağabey’in öngörüsü doğrultusunda yeniden yazılabilir. Dost düşman tanımını vatandaş değil, parti belirler ve bu hengamede ayakta kalabilmenin yegâne koşulu, “Büyük Ağabey seni gözetliyor” uyarısını dikkate almaktır. Orwell, bunun teknoloji aracı olarak televizyona özel bir önem verir. Yani kitle iletişim araçlarına.

Şükür ki, Orwell yanıldı. Ama bu yanılgı, söylediklerinde mi, kitabının başlığında mi, bu tartışılır. Bugün dünya, iletişim araçları sayesinde köy haline getirilmiş, tabir caizse, bu köyde yaşayanlar, normal iletişim mesafesi olan yüz yüze görüşme imkanına erişmişlerdir. Bu, daha önce yoktu ama şimdi var. Sorun, bu yapının yaygınlığında… İletişim ağı kapsama alanına girenlerin yarattığı yeni dünya siber alemin kuralları, ekonomiyi, ilişkileri, üretim ve paylaşımı, iş modellerini kökten değiştiriyor. Servet yaratmanın modeli yeniden tanımlanıyor. Yönetim erki, anlamını dönüştürüyor. Bir bakıma siberyanın anayasası, bir dayatma ile hayatımıza giriyor.

Biliyoruz ki bu bin yılın son anlarında dünyada servet, katlanarak artıyor. Yoksulluk da… Zengin yoksul ayrımı, mekânsız, zamansız siber alemde yalnızca ülkelerarası bir sorun olmaktan çıkıyor ve aynı ülkede, aynı kentteki insanların gelir adaletsizliğine dönüşüyor.

Ben buna bilgi toplumu artık değeri diyorum. Bill Gates bu durumu şöyle tanımlıyor; “Yakın gelecekte, kişilerin ve ulusların zenginliğini ölçmek için yaşadıkları coğrafyaya değil, bulundukları ülkede, bilgiyle ne kadar yakın temasta olduklarına bakarak karar vereceğiz.”(Şubat 1997, Londra, yüz yüze görüşme) Anlatmak istediği, bir ferdi, ABD’de fakir veya İstanbul’da zengin olunabileceği. Belirleyici olan siber alemin neresinde olduğunuzdur.

“Siber varoş” tanımı, sistemin dışında tutulmuş veya buraya girememiş kesimleri anlatıyor. Tıpkı kent varoşları gibi. Biliyoruz ki varoş, özellikle İstanbul örneğinde, olumsuz bir kavram. Sorunların diz boyu, gençliğin toplumsal bomba haline geldiği, kaybedeceği şeyler az ve geliri son derece düşük toplulukların tanımı.

Şimdi dünya siberyayı kuruyor. Ekonomide e-ticaret bunun en belirgin örneği. İnternet’i bir iş modeli olarak kullanan yeni dalga şirketlerin yarattıkları ticaret hacmi, başka bir kanıt. Ekvator kavramını biliyoruz, ekonomik ekvator ise zengin kuzey ile fakir güneyi ayıran sanal çizgiydi. Şimdi de siber ekvator, bu ayrımı getiriyor. Üstelik mekandan bağımsız olduğundan, bir iş merkezinin altındaki firmayı kapsarken, üst katındakini dışlayabiliyor.

“Siber varoş”, gelecek dünyanın en büyük sorunu olacaktır. Sorulması gereken, siber ekvatorun zengin grubunda mı yoksa siber varoşunda mı yer alacağımızdır. Toplum 6.0’dan önce şimdiki toplum biçiminin henüz “3.0” düzeyinde olduğunu hatırlatıyorum.

 Umut, her şeydir ama asla bir yöntem değildir

A.K: Sosyal paylaşım ağlarında her gün yaşama ilişkin notlarınızı “KAMU SPOTU” adı altında yayınlıyorsunuz.  Çok yalın ve samimi bir dil kullanarak yazdığınız yazılar beğenilerek okunuyor. “Bütün gün neyi düşünürsek onu yaşarız. Çaresizliğimizi düşünürsek; çaresizliğimizi yaşarız. Kısır döngülerimizi düşünürsek o kısır döngüler içerisinde dönüp dururuz.” diyorsunuz. Peki, bugün en çok umutsuzluğu düşünen insanlara ne önerirsiniz?

Ş.O: Umut, her şeydir ama asla bir yöntem değildir. Umudu başarıya taşıyan, gayrettir. Unutulmasın ki hayat daima inişte olamaz. Mutlaka bir yerden kırılır ve en umutsuz durumdan sonra yeniden yükseliş başlar. Eskiden evlerin oturma odalarında kaligrafik tablolar arasında şu yer alırdı; “Ne dem baki ne gam baki.” Anlamı; derdin de mutluluğun da kalıcı olmadığıdır. Umutsuzluk ve çaresizlik, çözüm arayışına son verme halidir.

Ben, kamu spotları ile insanlara şunu aktarma gayretindeyim; sorunları görün, kök sebebe odaklanın ve çözüm için beyninizi kullanın. Mutlaka bir yerlerde sizin onu bulmanızı bekleyen çözümler vardır.

“Matematik Bir Model Olarak Aşkı Anlama Kılavuzu”

 A.K: Aşkı anlamamız açısından bir yol haritası sunan yeni kitabınızda “Matematik Bir Model Olarak Aşkı Anlama Kılavuzu” okuyucuyu neler bekliyor? 

 Ş.O: Okuyucu; aşkın bir dinamik içinde seyrettiğini görecek. Aşk gibi yüce bir duygunun her insanın içinde saklı cevher olduğunu, sonsuza dek süremeyeceğini, aşkın kapıyı her zaman çalabileceğini okuyacak. Yeter ki sen evde ol ve kulağın kapıda; gönül evinde…

A.K: Kitapta adı geçen “Şeref Eğrisi” kavramı nedir? 

Ş.O: “Şeref Eğrisi”, aşkın bir eğri ile doğup yükselip batıp sonra bir yere doğru yakınsamasını anlatan eğridir. Dikey eksende ilişkiden umulan mutluluk ve beklenti, yatay eksende ise zaman vardır. Her aşkın, tanışma, aşırı beklentiler zirvesi, hayal kırıklığı çukuru, gerçeğe dönüş yokuşu ve verimli plato (düzlük) dönemi vardır. “Şeref Eğrisi”, bu geçiş süreçlerini, aşkı yücelten ve söndüren dinamikleri zaman boyutuyla açıklayan matematik bir modelin çıktısıdır.

Türkiye’de yarım asır var olmak, son derece dikkat çekici bir özelliktir

A.K: Bildiğiniz üzere ülkemizin bilişim alanındaki en eski ve etkin Sivil Toplum Kuruluşu TBD (Türkiye Bilişim Derneği ) bu yıl 50.yılını kutluyor. Sizler gibi pek çok bilişim gönüllüsünün desteği ve katkısı ile gelinen bu uzun yolculuk için neler söylemek istersiniz?

Ş.O: Türkiye’de yarım asır var olmak, son derece dikkat çekici bir özelliktir. TBD’nin bu yarım asırlık serüveninde, ülkeyi bilişim alanında nereden alıp nereye getirdiğini iyi değerlendirmek gerekir. Bugün gelinen noktaya varana dek hangi badirelerin atlatıldığını, hangi başarıların ve hangi krizlerin hayat bulduğunu, TBD’nin yayınları, konferans ve kongreleri üzerinden de okumak mümkündür.

Daha nice 50 yıllar, var kalması umuduyla TBD’nin gönüllülerine, profesyonellerine ve gayretkeş üyelerine teşekkür ederim.

 

Önceki TBD Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde gerçekleştirilen "İklim için İşbirliği ve Yeşil Mutabakat" Çalıştayına Katıldı
Sonraki Söyleşi: TOBB Türkiye Yazılım Meclisi Başkanı Ertan Barut

Benzer Yazılar

Röportajlar 0 Comments

TBD Ankara Şubesi YK Başkanı Nurcan Özyazıcı Sunay ile Söyleşi

Türkiye Bilişim Derneği (TBD) Ankara Şubesi YK Başkanı Nurcan Özyazıcı Sunay: “Sadece Bilişim Sektörüne Değil Tüm Sektörlere Kadın Eli Değmesi Verimliliği Artıracak” 121