Sedef Özkan ile “Aynı Yaprakta Olmak”
Değerli Okurlar,
Üç Soru Üç Cevap köşesinin bu ay ki konuğu ile tanıştırmak istiyorum sizleri.
Bilişim sektörüne gönül ve emek vermiş, birçok kişinin tanıdığı ve sevdiği iletişimci ve gazeteci Sedef Özkan. Benim gibi birçok kişi Sedef Özkan’ı bilişim sektörünün yayını olan BThaber’in Ankara Temsilciliğini yaptığı yıllardan tanıyor.
BThaber’den önce sektörde kurumsal iletişim ve halkla ilişkiler alanlarında yöneticilik yapmış. Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü İngilizce Hazırlık sınıfını okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Rus Dili Edebiyatı bölümünü bitirmiş. Ardından 1991’de Moskova Puşkin Enstitüsü’nde Rusça öğrenimini tamamlamış.
Mesleki anlamda örnek aldığım Özkan’ın sanata, şiire ve öykülere olan ilgisini öğrendiğimde çok şaşırdım. 1997’de Vakıfbank Feneryolu Sanat Galerisi’nde ilk kişisel resim sergisini açmış ve Ankara’da 3. Uluslararası Arts&Crafts fuarına katılmış. Barış Derneği’nin düzenlediği Barış Sergileri’nde yer almış. Yaşasın Edebiyat dergisinde şiirleri yayımlanmış. 2000’de yayımlanan, 42 şairin oluşturduğu Binyıl Şiiri’nin bir parçası olmuş. Gülsüz Sürgünler Şehri adında özel baskı bir şiir kitabı var.
2004’te ninnikabusninni adlı ilk öykü kitabını yazmış. Yitik Ülke Yayınları’ndan çıkan Aynı Yaprakta Olmak ise en son çıkardığı öykü kitabı. Bu öykü kitabını bana imzalayarak verdi. Ben de en kısa sürede okuyacağım. Sedef Özkan ile bahar tadında samimi ve keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
“2017, ‘Bilişim Yılı’ ilan edilmemiş miydi? Mart ayına geldik bile! Halka ne kadar ulaştık? Gerçekten çalışmamız gerek!”
Kadın, erkek, yaşlı, çoluk çocuk topyekûn eğitim/bilişim seferberliğine ihtiyacımız olduğunu vurgulayan Özkan; “Gençlerle ve çocuklarla doğru iletişim kurup doğru projelere yönlendirirsek halka ulaşmada da en büyük gücü onlarda buluruz. Ayrıca girişimci gençlerin önünü açma görevimiz var; bürokrasiyle onları küstüreceğimize samimiyetle destek vermeliyiz”dedi.
-Bilişim sektöründe sizi tanımayan yoktur diye düşünüyorum. Tanımayanlar için soruyorum Sedef Özkan Kimdir?
-1998 yılından bu yana bilişim sektöründe çalışıyorum; İstanbul’da başladığım bu yolculuk sonra Ankara’da devam etti. Lucent Technologies, Avaya, Software AG’de pazarlama iletişimi, kurumsal iletişim alanlarında yöneticilik yaptım, Capitol ve GCI halkla ilişkiler firmalarında; Microsoft, Nortel Netaş, Probil, Logo Yazılım’a müşteri direktörü olarak danışmanlıkta bulundum. Luna Teknoloji’nin pazarlama iletişimi faaliyetlerini yürüttüm. 4,5 yıl BThaber gazetesinde Ankara Temsilcisi görevini üstlendim. Tüm bu yıllar; bilişim sektöründe hem İstanbul hem Ankara’da bu işe gönül ve emek veren kişilerle tanışmamı, birlikte çalışmayı, onların tecrübelerinden yararlanmayı ve üretmeyi sağladı. Ayrıca üniversitelerde, teknokentlerde, pırıl pırıl gençlerle tanıştım. En umutsuz olduğum anlarda onların zekâları, geleceği kurgulama arzuları bana büyük heyecan verdi. Diğer yandan Rus Dili ve Edebiyatı mezunuyum. Dil Tarih’te okurken resim çalışmalarımı da sürdürdüm. Dolayısıyla edebiyat ve resim ile iç içe bir hayatım var.
Hayat Başlı Başına Bir Laboratuvar
Yoğun iş hayatı, sanatta üretmeyi kısıtlıyor elbette ama zaman içinde bununla kavga etmemeyi öğrendim. Çünkü hayat başlı başına bir laboratuvar; iş hayatında hiç tahmin edemeyeceğiniz anlar, sanatta başka bir yansımaya neden olabiliyor ya da sanatta odaklandığınız bir fikir iş hayatınızda bakış açınızı değiştirebiliyor. Önemli olan ‘an’ın farkındalığında olmak. Çünkü o ‘an’ başka bir zamanda size büyük bir hediye olarak geri dönebiliyor.
Tabiri caizse sinema da platonik aşkım; sinemasever sözcüğünün suret bulmuş haliyim
–Bilişim muhabirliği/gazeteciliğini anlatır mısınız? Bu mesleğin olumlu/olumsuz yönleri neler? Bthaber’de yıllarca gazetecilik yapmış biri olarak bilişim sektörünün şu anki durumunu değerlendirir misiniz?
-Bilişim sektöründe gazetecilik yapmak hem kişisel olarak hem de iş hayatımda bana çok fazla şey öğretti. Sektörde uzun yıllar İstanbul’da çalışmıştım ama gazeteciliği Ankara’da yaptım. Bu durum bile başlı başına farklı bir resim oluşturuyor. İstanbul ve Ankara ayrı dünyaların insanları gibi; öncelikle birbirlerini anlamalılar, bunun için de tanımaya gayret etmeleri ve önyargılarını kırmaları gerek. Aynı durum; kamu, özel sektör/sanayi, üniversiteler, teknokentler ve STK’lar için de geçerli. Tüm bu yapılar birlikte üretebilmeliler. Özellikle bu noktada; ihtiyaçların saptanmasında ve üretim platformlarının oluşturulmasında STK’lara büyük görev düşüyor, ötekileştirmeden kapsayıcı rol oynamalılar.
Bizler Neden Özünü Görmeden Etiketlemeye Bu Kadar Hazır Bir Hale Geldik?
Anadolu toprakları çok renkliliği, çok sesliliği içeriyor. Peki, bizler neden özünü görmeden etiketlemeye bu kadar hazır bir hale geldik? Neden kolaycılığı seçiyoruz? Kafamızdaki şablonlarda yaşıyoruz, farklı bakış açılarına tahammülümüz yok. İşte sırf bu nedenlerle lafta kalmayan ‘iş birliği’ne ihtiyacımız var. Diğer yandan sektörün, bilişim basınına da sahip çıkması gerek. Basın mensupları her zaman büyük ekonomik sıkıntılar içinde. Neden bu değerlerden yararlanamıyoruz?
Gelecek disiplinlerarası iletişimin doğru kurulmasıyla var olabilir. Bugün pek çok büyük BT firması bünyelerinde sosyolog, antropolog, psikolog, öykücüler çalıştırıyor. Çok yakın gelecekte bu oranlar daha da artacak. Ülkemizin kalkınması ancak güçlü bir bilişim sektörünün kurulmasıyla dolayısıyla vatandaşa daha çok dokunabilmekle olabilir. Gazeteciler de; tüm bu disiplinlerarası iletişimin farkındalığında olup sektör paydaşlarının birbirini daha iyi anlaması için onların sesi olacak aracılar, halkın tüm bu gelişmeleri anlamasında etkin rol oynayan kalemler ve yine halkın soru ve yorumlarını sektöre taşıyanlardır. Eğer biz Endüstri 4.0’ı kendi aramızda konuşup halka bu birikimi ulaştırmanın anlamına çok da inanmıyorsak, iş birliğini kapsayan herkesin bunda sorumluluğu var demektir.
Girişimci Gençlerin Önünü Açma Görevimiz Var
Gençlerle ve çocuklarla doğru iletişim kurup doğru projelere yönlendirirsek halka ulaşmada da en büyük gücü onlarda buluruz. Ayrıca girişimci gençlerin önünü açma görevimiz var; bürokrasiyle onları küstüreceğimize samimiyetle destek vermeliyiz. Artık başka bir dünyaya evrildiğimizin farkında olmalıyız; ‘genç bakış ve tecrübe’ yan yana geldiğinde ve birbirini anlayabildiğinde, teknolojiyi en etkin şekilde kullanıp mutlu bir ekosistem oluşturabiliriz. Daha sistematik bir ‘mentorluk’ yapısına ihtiyacımız olduğu da bir gerçek.
-Türkiye’de BT sektöründe kadın iş gücünün arttırılmasına yönelik çeşitli çalışmalar yapılıyor. Sektörü bilen biri olarak devlet/özel sektörün bu konuda neler yapması gerekiyor?
Nüfusun Yarısını Oluşturan Kadınların Gücünden Faydalanamıyoruz
-BT sektöründe kadın iş gücünün artırılması çok önemli. Yönetici pozisyonunda kadınları özel sektörde daha sık görüyoruz ama bu yeterli değil. Özellikle kamudaki bilgi işlem yöneticilerine baktığımızda çok kısır bir oranla karşı karşıyayız. Bu noktada her yerde olması gerektiği gibi kamu-özel sektör iş birliği şart. Nüfusun yarısını oluşturan kadınların gücünden faydalanamıyoruz; her şey bir yana bu ne kadar büyük bir ekonomik kayıp! Aslında dönüp dolaşıp eğitime geliyoruz; öncelikle özgür zihinlere ihtiyacımız var. Zihinler özgürleşmedikçe yaratıcılık olmaz dolayısıyla inovasyon gerçekleşemez.
Kadın, Erkek, Yaşlı, Çoluk Çocuk Topyekûn Eğitim/Bilişim Seferberliğine İhtiyacımız Var
Sevgili Selçuk Özdemir’in Bilişim Garajı Akademisi’nde çocuklar için gerçekleştirdiği kodlama, programlama, robot tasarım ve üretim eğitimleri çok kıymetli. Bu eğitimler tüm ülkeye yayılmalı, bunun için de elbette müfredatımıza girmeli. Tüm bunlar için artık bekleme lüksümüz yok; yoksa Endüstri 4.0’ı kendi aramızda fütüristik hikayelerle anlatmakla kalırız; “eller aya, biz yaya” söylemlerimiz devam eder! Kadın, erkek, yaşlı, çoluk çocuk topyekûn eğitim/bilişim seferberliğine ihtiyacımız var. Yapılan tüm çalışmaların detaylıca anlatılması, toplumla paylaşılması, farkındalık yaratılması gerekiyor. Farkındalık yaratmak da basın olmadan olmaz. İşte tam bu noktada da bilişim basını çok kıymetli. 2017, ‘Bilişim Yılı’ ilan edilmemiş miydi? Mart ayına geldik bile! Halka ne kadar ulaştık? Gerçekten çalışmamız gerek!
Benzer Yazılar
İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Tayfun Acarer ile Söyleşi
İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Tayfun Acarer : “Gençlere Önerim; Bilişim Sektöründeki Gelişimi, Trendi İyi Gözlemlemeleri ve Çalışma Alanlarını Buna Göre Yönlendirmeleri” 213