Canlı Yayın: Bilişim Dergisi “Instagram” Canlı Yayınını UiPath Avrupa Başkan Yardımcısı Tansu Yeğen ile gerçekleştirdi
2041’de yapay zekânın gerçek etkisini hayatımızda göreceğimizi vurgulayan Tansu Yeğen, yapay zekânın bizi çok daha fazla tüketime sürükleyeceği günlerden geçeceğimizi belirtti.
Bilişim Dergisi tarafından ekim ayında UiPath’in Avrupa Başkan Yardımcısı Tansu Yeğen ile canlı yayın gerçekleştirildi.
Türkiye’nin ve Avrupa’nın sayılı CEO’ları arasında gösterilen Tansu Yeğen ile yeni kitabı “40 Metotla Kariyerini ve Kişiliğini Parlat” başta olmak üzere UiPath şirketindeki çalışmaları, ülkemizdeki yapay zekâ çalışmaları, etik konusu, duygusal zekâ ve iş görüşmelerinde dikkat edilmesi gerekenleri ve daha birçok konuyu konuştuk.
“40 Metotla Kariyerini ve Kişiliğini Parlat” Platin Dergisi tarafından gerçekleştirilen Platin İş Kitapları Ödüllerinde 2021 yılının “En İyi İnsan Kaynakları ve Kariyer Kitabı” seçildi. En önemli hedeflerinizden günlük ayrıntılara kadar, yolunuzdaki her adımda size iş hayatınızda rehberlik edecek olan bu kitap, kariyerine yeni başlayanlar, öğrenciler, yöneticiler ve CEO’lar olmak üzere herkesin yararlanacağı bir başucu kitabı.
İş hayatınızda sizi farklı ve iyi yerlere getirecek, farkındalığınızı artıracak metodolojileri öğreneceğiniz bu kitapta; başarı, duygusal zekâ, yaratıcı düşünme, iş görüşmeleri, etkin iletişim ve yaratıcı düşünmeye dair pek çok konunun yöntemini öğrenecek ve Tansu Yeğen’in deneyimlerini okuyacaksınız.
UiPath’in Avrupa Başkan Yardımcısı Tansu Yeğen ile gerçekleştirdiğimiz söyleşimizi okuyabilir veya TBD merkez Instagram hesabımızdan izleyebilirsiniz.
Arzu Kılıç, TBD Yayın Kurulu Üyesi
Arzu Kılıç: Öncelikle UiPath nedir? Türkiye’deki faaliyetlerinizden kısaca bahseder misiniz?
Tansu Yeğen: Son üç yıldır dünyanın yapay zekâ ve robotik süreç otomasyonu konusunda lider şirketi olan UiPath’in Avrupa Başkan Yardımcılığını yapıyorum. Ülkemizden seksenin üzerinde ülkeyi yönetiyorum. O yüzden biraz yoğun bir tempoda günlerim geçiyor. Yapay zekâ alanında çalışıyoruz.
Robot kelimesi dediğimiz zaman aslında fiziksel robotları değil aynı zamanda algoritmaları da kastediyor olmamız lazım. Bu algoritmalar tamamen yapay zekâ bazlı algoritmalar. Bu algoritmalar sayesinde sanki fiziksel bir robot çalışıyormuş gibi önde görmüyorsunuz ama arkada bir yazılım çalışıyor.
Kurumlar ve şirketler için en önemli kavram hız
Bütün kurumlar ve şirketler için en önemli kavram hız. Bütün şirketler için aslında dört tane öncelik var. Birincisi ciroyu arttırmak, masrafları azaltmak, ikincisi müşteri memnuniyetini arttırmak, üçüncüsü çalışan memnuniyetini arttırmak ve dördüncüsü de ülkedeki kurallarla ve regülasyonlarla uygun bir şirket olmak. Şirketleri birbirinden ayıran da bunları ne kadar hızlı yaptığınızla ilgili. O nedenle her şey hıza dayanıyor. Peki, hız nasıl oluşuyor? Hızda tamamen şirket içerisindeki süreçlerinize bakıyorsunuz. Bu süreçlerin otomasyona geçmesi gerekiyor. Otomasyondan kastettiğim şey yapay zekâ destekli uygulamalar üzerinden ne kadarının devralınabileceğinin kararı verildikten sonra şirketin hızı bu süreçler hızlandıkça hızlanmaya başlıyor. Siz de diğer kurum ve şirketlerden daha fazla avantaj elde ediyorsunuz.
Müşterisinin ihtiyacını çok hızlı anlayan ve ona göre çok hızlı ürün geliştiren kurumlar ve şirketler çok daha başarılı oluyorlar. Bunların hepsi de yapay zekâ teknolojileri ile mümkün oluyor. Biz şirket olarak tüm bu yapay zekâ teknolojilerini çok kısa vakitlerde hatta saatler içinde şirketlerin kullanımına sunuyoruz. Kurum ve şirketlerin dijital dönüşüm çalışmalarının sonuçlarını yapay zekâ regülasyonu ile birlikte hızlıca almalarını sağlıyoruz.
Türkiye’de 300’ün üzerinde kullanıcımız var. Bütün büyük bankalar, telekom operatörleri, holdingler hepsi ile çalışıyoruz.
Bizim robotlarımız ne yapıyor biliyor musunuz? Bizler 2000’li yıllara kadar eve iş götürmezdik, tatilde çalışmazdık, hafta sonları çalışmazdık. 2000’li yıllardan itibaren hayatımıza çok ciddi şekilde teknolojiler girmeye başladı. İnternet, cep telefonu hayatımıza girdi. Ne oldu da biz çok fazla çalışır olduk? Çünkü bütün uygulamalar üst üste entegrasyonsuz geldi. Çok fazla yeni iş tanımları üretildi. Baktığımız zaman çok fazla iş tekrarlanıyor. Beyaz yakalı çalışanlar yaptığı işin yüzde ellisini bilgisayar başında tamamen boş yere yapıyor. Bizim adımıza onu, bizim robot yazılımlarımız yapabiliyor.
Şirketler hızlanıyor, çalışanların üzerinden çok ciddi iş yükü kalkıyor
Biz bilgisayar başında fazla vakit geçirmekten yüz yüze görüşemiyoruz. Ekiplerimizle çok görüşemiyoruz. Bayi, iş ortağı ve müşteri ziyaretlerini ertelemek zorunda kalıyoruz. Sonsuz sayıda raporlar, sunumlar, tablolar, e-postalar vaktimizi alıp götürüyor. Biz şirket olarak bu vakti en başta beyaz yakalılara, sonra da şirketlere geri veriyoruz. Aynı zamanda yepyeni kullanım alanları da açıyoruz.
Teknolojide kullandığımız görüntü algılaması ile robotlar ekranı okuyabiliyor, anlıyor ve bu konuda bir bildirimde bulunuyorlar. Robotlar kendilerini geliştiriyorlar ve böyle olunca da bir anda süreçler hızlanıyor. Şirketler hızlanıyor, çalışanların üzerinden çok ciddi iş yükü kalkıyor.
Her e-posta adresi bir insana ait değildir. Orada bir robot vardır. Birçok koordinasyonda, teknik sorunlarda, sunumların hazırlanmasında, rekabet analizlerinde hep robotların desteği vardır. Böylelikle bizlere çok fazla vakit kalabiliyor.
A.K: Yapay zekâ hayatımızı kolaylaştıran bir teknoloji ancak sonunun ne olduğunu bilmediğimiz ve onu tam olarak anlamadığımız için ondan korkuyoruz. Yapay zekâ gerçekte nedir, korkmalı mıyız?
T.Y: Yapay zekâ birilerini öldüren, insanlığı yok eden, gelip bizi mahvedecek şeklinde algılandı. Halbuki yapay zekâ ciddi şekilde bize destek veren, performansımızı ve verimliliğimizi arttıran çok önemli bir üründür. 2020 yılında yapay zekâ pazarı yaklaşık 150 milyar dolar şeklinde gerçekleşmiş. 2024’te 300 milyar dolara çıkacak.
Dünyadaki global 500’ün yaklaşık yüzde seksen yöneticisi yapay zekâyı bütün departmanlarda kullanamadığımız sürece bizim büyümemiz, rekabet edebilmemiz mümkün değildir diyor. Yapay zekâdan korkmamamızın bir diğer nedeni de 2030’da yapay zekânın dünya ekonomisine katkısına ek 15,7 trilyon dolar olması bekleniyor. Bu yaklaşık %14 ek büyüme demek. 15,7 trilyon doların da yaklaşık 6,6 trilyon doları tamamen üretimde yapılan şeylerdeki yapay zekâ sayesindeki verimlilikten gelirken 9,1 milyar doları da sizin, benim ve biz tüketicilerin daha fazla alışverişe itilmesinden dolayı gelecek.
Yapay zekânın etkisi ile çok farklı bir dünyaya doğru gidiyoruz
Yapay zekâ bizi çok daha fazla almaya sevk edecek. Bugün elektronik alışveriş sitelerine giriyoruz. Karşımıza sürekli teklifler geliyor. Tam çıkayım siteden diyorsun bunu alan şunu da aldı diyor. Şu an ülkemizde az kullanımı olsa da üzerinde ekran olan buzdolabı var. O ekranda buzdolabının içine bakıp içinde hangi ürünlerin olduğunu söylüyor. Bu buzdolapları yakında elektronik ticaret siteleri veya marketlerle entegrasyon içine girecek. Bizim raflarımızı gözlemleyip bizim adımıza biten ürünlerin siparişini verecek. Bir gün gelecek XYZ adlı su şirketi bizim buzdolabının markası ile anlaşma yapmış. Bu buzdolabını kullananlara bu suyu satmaya çalışacaklar. Bizim bundan haberimiz yok. Çünkü ABC marka su kullanıyorum. Bir gün bana bir mesaj gelecek. Bugünkü siparişin içine uygun görürsen XYZ sudan da sipariş vermek istiyorum. Çünkü ABC su içen yüzde doksan kişi XYZ suyu daha çok beğenmiş. Ben yok değiştiremem diyeceğim. Bir hafta sonra %20 indirim, %90 indirim var diyecekler. Hayır istemiyorum bu markayı diyeceğim. Eve geldiğimde XYZ su var dolabında ücretiz olarak demen için gönderdik sana. Lütfen bir dene mesajı gelecek. İçeceğim, belki hoşuma gidecek ve su markasını değiştireceğim. Kısacası yapay zekânın etkisi ile çok farklı bir dünyaya doğru gidiyoruz.
5G ile ilgili bir örnek vermek isterim. Yolda yürürken bir anda cep telefonuma mesaj gelecek. Kafanı yukarı kaldırır mısın diyecek. Kaldırıp ekrana bakacağım. Ekranda bir kadın çantası. Neden bunu bana gösterdi derken kızın son 10 gündür bu çantayı arıyor internette. Yarın kızının doğum günü istersen şu an bu çantayı yüzde yirmi indirimle alabilirsin.
Yapay zekâdan korkmalıyız!
Bu örneklerden anlayacağımız üzere yapay zekânın bizi çok daha fazla tüketime sürükleyeceği günlerden geçeceğiz. O nedenle yapay zekâdan korkmalıyız ama neden korkmalıyız biliyor musunuz? Yapay zekânın gerisinde kalmaktan korkmalıyız. Tek korkumuz bu olması lazım. Bana bu soru sorulduğunda diyorum ki kişiyseniz veya şirketseniz ya da devletseniz doğru yapay zekâ projeleri ile kendinizi geliştirebilirsiniz. Bugün itibari ile yüzde elli kişi çalışan veya beyaz yakalı yapay zekâya hiç hazır değil. Önümüzdeki üç yıl içerisinde kendilerini bu konuda eğitmeleri gerekiyor.
2041’de yapay zekânın hayatımızda gerçek etkisini göreceğiz
1990-2000 arasına kişisel bilgisayarlar damgasını vurdu. 2000-2010 arasına internet damgasını vurdu. 2010-2020 arasına tamamen cep telefonları/mobil teknolojiler damgasını vurdu. 2020’den sonra ise yapay zekâ damgasını vuruyor. Ama yapay zekânın kendisini bulması 2030’dan 2040’lere doğru. 2041’de yapay zekânın hayatımızda gerçek etkisini göreceğiz.
A.K: Türkiye’nin ulusal yapay zekâ stratejisi (2021-2025) yürürlüğe girdi. Yapay zekâ alanında ülkemizin ilk ulusal strateji belgesi ile ilgili görüşleriniz nelerdir?
Türkiye olarak bizim yapay zekâ teknolojileri geliştirmemiz gerekiyor diye bir şart yok
T.Y: Her şey strateji ile başlıyor. Stratejimizin gerçek anlamda hayata geçmesi lazım. Bu konuda Türkiye Bilişim Derneği de çok yoğun çalışıyor. Ben de elimden geldiğince ülkemizin bu stratejisine katkıda bulunmak istiyorum. Strateji çok zor bir şey değil. Stratejinin belli konulardan oluşması gerekiyor. Bunların çoğu da bu yapay zekâ belgesi içerisinde var. Birinci olarak biz yapay zekâda önümüzdeki yıllarda şu aşamaya gelmek istiyoruz gibi hedeflerin konulması lazım. İkincisi bunu destekleyecek olan çalışmaların olması gerekiyor. Bu da karmakarışık bir formül değil. Bu stratejinin altında yapay zekâ konusunda yatırım yapan girişimcilerin desteklenmesi ve bu alanda çok fazla inisiyatiflerin verilmesi, şirketlerin yapay zekâ konusunda çalışmalar yapmaları için destek verilmesi, hükümetlerin özellikle bakanlıkların yapay zekâ teknolojilerini kullanmaları ve bunları bir örnek olarak sunması ve aynı zamanda da bu üçlü arasındaki iş birliğinin olması çok önemli.
Türkiye olarak bizim yapay zekâ teknolojileri geliştirmemiz gerekiyor diye bir şart yok. Bunu net bir şekilde söylemek istiyorum. Çin ve Amerika milyarlarca dolar yatırım yaparken biz o yatırımları yapamayabiliriz. Çünkü daha farklı ekonomik önceliklerimiz olabilir. Avrupa olmak üzere birçok ülke yapmıyor bu yatırımları. Bizim ülke olarak geride kaldığımız alan yapay zekâ konusunda halkımızın çok bilinçsiz olması. Yapay zekâ nedir, yapay zekâ nasıl kullanılır? Bu soruların çok basit bir şekilde cevabını verebilmeliyiz. Bunu Avrupa ülkeleri nasıl yapıyor derseniz. Mesela İsveç “www.elementsofai.com” adlı sitede iki üniversite iş birliği ile yapay zekâ konusunda yapılmış olan eğitimleri yayınlıyor. Şu anda ikinci modüle geçtiler. Ben aldım bu eğitimlerin hepsini. Türkiye’den herkes alabilir bu eğitimleri. Sadece İngilizce bilmeniz lazım. Bilmiyorsanız tercüme programları ile de eğitimi alabilirsiniz. Bu eğitimi Hollanda’da aldı. Hollanda hükümeti buna başlarken yüzde bir kişi eğitimi alsın diye düşünmüştü ama çok daha fazla katılım oldu.
Bizim ülke olarak çok daha farklı önceliklerimiz var diye düşünenler olabilir ama yapay zekâ bizim olmazsa olmaz önceliklerimiz arasında olmak zorunda.
Ben 5 yıl Samsung’da çalıştım. Sık sık Kore’ye gittiğim için oranın gelişimini gözlemleme imkânım oldu. Kore’de halk üç soru soruyor seçimden önce. Birincisi ekonomi için ne yapacaksın, ikincisi çocuklarımın eğitimi için ne yapacaksın, üçüncüsü ise inovasyon (yenilik) için ne yapacaksın. Başkanların seçim konuşmalarında gündemlerinde hep bu konular var. O nedenle bizlerin de inovasyon, yapay zekâ, eğitim konularını hızlıca gündemimize almamız lazım.
Biraz önce belirttiğim İsveç’in yapmış olduğu yapay zekâ eğitimi ile ilgili biz de üniversiteler ve bakanlıklar aracılığı ile bir şeyler yapabiliriz. Her şeyi devletten beklememeliyiz.
A.K: Dünyada veya Türkiye’de yapay zekâ etik anlaşması var mı?
T.Y: Etik konusunda çalışmalar sürmekle birlikte herhangi bir etik kuralları yok. Avrupa Birliği (AB) şu anda etik kuralların belirlenmesi konusunda çalışmalar yapıyor. Amerika’da da tanımlanmış herhangi bir şey yok. Daha çok şirketler bazında tanımlanmış etik kurallar var. Yapay zekânın sonuçlarının açıklanabilir olması gerekiyor. Yani bir karar veriyor yapay zekâ ve açıklanabiliyor olması gerekiyor. Bir gün şöyle bir dünyada bulacağız kendimizi. Bankaların şubeleri kapanacak ve biz bilgisayar başından kredi başvurusunda bulunacağız. Bankanın ekranından krediniz onaylanmadı diyecek. Neden onaylanmadı diye soracağım kimse yok. Ama arkada bir yapay zekâ sistemi çalışıyor. Kredi onaylanmadı ama neden onaylanmadı. Bilgi yok. Bir haber okudum. Bir güzellik yarışmasının sonuçlarına yapay zekâ karar vermiş. Katılımcılardan bir tanesi bütün algoritmanın açıklanmasını istemiş. Algoritma açıklanmış ve yapay zekâ siyah renkte olan kişileri seçmemiş. Renk kriterini beyaz olarak tanımlamış. Bunun arkasında bir kasıt yok. Bu algoritmayı geliştiren kişi buna dikkat etmemiştir. Şimdi bu yarışma tekrar yapılacakmış.
Yapay zekâ her zaman insanlığın gelişmesi ve refahının artması yönünde çalışmalı. Hiçbir zaman yapay zekâ bunun tersi bir yönde çalışmamalı. Çünkü yapay zekânın kendi yapay zekâsını geliştirdiği dönemlere doğru gidiyoruz. Kendi geliştirdiği yapay zekâyı tamamen insan kontrolünde geliştirmesi lazım. Yapay zekânın renk, ırk, cinsiyet ayrımı yapmaması gerekiyor.
Belirli alanlarda belirli şirketler yapay zekânın askeri alanda kullanılmasını istemiyorlar. Bir şirkette çalışanlar o şirkete girdikten sonra o şirketin askeri alanda çalışıp çalışmadığını bilmek istemiyorlar. Girmeden önce bilmek istiyorlar. O nedenle Google biz askeri alanda herhangi bir şey yapmayacağız diye özellikle belirtir. Google yapay zekâ etik kurallarını yayınlamış durumda. Ülkemizde ise Turkcell yayınladı.
AB yapay zekâ etik kurallarını belirlemek için çok yoğun çalışıyor. Amerika ve ülkemizde de bu konuda çalışmalar var. Ancak yapay zekâ gelişiminin o kadar başında ki. Yapay zekâyı konuşuyoruz ama yapay zekâ daha bebek bile değil gerçek anlamda. Makine öğrenme ve özellikle derin öğrenme konuları var. Yapay zekânın sonuçlarını 2030’dan önce göremeyeceğiz. Kurallar paralelinde gelişiyor diye düşünebiliriz. İlk araçlar çıktığında trafik kuralları yoktu. Kazalar arttıkça kurallar ortaya çıktı. Yapay zekâ da ülkelerin gündeminde bu şekilde yer alacak.
A.K: İçinde bulunduğumuz küresel salgın sürecinden iş dünyası da çok etkilendi. İş yapış biçimlerimiz çok değişti. Uzaktan çalışma ve mobilite (hareketlilik) derken motivasyonumuz düştü. Motivasyonu nasıl arttırabiliriz?
T.Y: Uzaktan iş yapış modelleri ister istemez hayatımızın gerçeklerinden biri oldu. Küresel salgınla birlikte çalışanları uzaktan çalışan şirketlerin %25’i bir daha ofislerini açmayacaklarını duyurdular. Geriye kalanlar hybrid modelleri (haftanın belirli günleri ofisten, belirli günleri de evden çalışma) tercih ettiler. Uzaktan çalışmanın kendince çok büyük avantaj ve dezavantajları var. Avantajlar içerisinde en önemlisi yollarda zaman kaybetmemek. Çalışana daha fazla vakit kalıyor tabii bunu iyi yönetebilirse.
Motivasyon arttırmak için kendi gelişiminize önem verin!
Ben salgından önce sabah uçakla Rusya’ya gidiyordum. Müşterilerle öğlen yemeği yiyordum. Bayilerle akşam yemeği, arada ekiple görüşüyordum. İnsanlarla yüz yüze görüşünce işe daha da hâkim oluyorsunuz. Ne olursa olsun görüntülü görüşmelerde enerji aktarımı olmuyor. Biz insanlar yüz yüze görüşen yaratıklarız. Birlikte olmaktan keyif alıyoruz. Sosyal bir varlığız.
Motivasyon arttırmak için bu dönemde kendi gelişiminize önem verin. Spor yapın. Trafikteki zaman size kaldığı için ajandanızı iyi ayarlayın, planlamanızı iyi yapın.
A.K: “40 metotla kariyerini ve kişiliğini parlat “adlı yeni bir kitabınız çıktı. Babanızın hatırasına kaleme aldığınız kitabın hikayesini anlatır mısınız?
Vaktim çok az olduğu için kitabı uçakta yazdım
T.Y: Yabancı şirketlerde üst düzey görevlerde yer aldım. Çalıştığım uluslararası şirketlerde bana çok yatırım yapıldı. Yurtdışında çok değerli profesörlerle çalıştım. Bill Gates’e defalarca sunum yaptım. Samsung ailesine belirli dönemlerde çalıştım. Çok fazla iş hayatı üzerine kitaplar okudum. Okuduklarımın hepsi biyografi kitaplarıdır. İş hayatı tamamen metodolojiler üzerine kurulu. Bütün eğitimler metodolojilerle başlıyor. Yaklaşık 20-25 yıldır metodolojilerin hepsini not aldım. Okumuş olduğum bütün iş kitaplarının arkasına notlar aldım. Şu kişi şu metodolojiyi kullanmış gibi. Çalıştığım her yerde bu metodolojileri kullandığımı fark ettim. Bunların önemli bir bölümünü de kariyerimin başında uygulamışım.
Bu yazdığım kitapta kullandığım 120 metodolojinin ilk 40’ını yazdım. Vakit bulursam gerisini de yazmaya devam edeceğim. Kitabın ilk 5-6 bölümü iş hayatına yeni başlayanlar için. Bütün bölümler iş hayatındaki herkes için aslında. Kitapta girişimciler, beyaz yakalılar, iş hayatına yeni girenler, CEO görevinde olanlar ve herkes için bir şeyler var.
Eskimeyen bir kitap olmasını istedim. Dünyada metodolojiler hakkında kitap var. Ancak iddia ediyorum bu kitap en iyisi. Her metodolojinin altına kendi yaşadıklarımı da yazdım. Bunları farklı durumlar için nasıl kullandığımı açıkladım. Bizzat yaşadığım tecrübelerimi aktardım. Ben iş hayatıma başladığımda keşke böyle bir kitap elimde olsaydı.
Kitabı yazmak 5 yılımı aldı. Vaktim çok az olduğu için kitabı uçakta yazdım.
A.K: Kitapta yer alan 40 metot içerisinde “duygusal zekâ” konusu da var. Duyguları nasıl anlayabiliriz? Duyusal zekâ ve duygusal dayanıklılık nasıl arttırılır?
T.Y: Robotların elimizden işimizi alıp almayacağını sorguladığımız bir dönemdeyiz. Aslında görevimizi elimizden alacak mı? Çünkü her görev işlerden oluşuyor. İngilizce ’de “job” ve “task” diyorsunuz. O nedenle robotlar bizim işimizi değil işlerimizi elimizden alacaklar. Lütfen alsınlar. Bizim yapmamız gereken işlerimizi elimizden alsınlar. Biz görevimizde daha fazla insan odaklı tecrübelerimizi kullandığımız alana doğru yönelelim. Robotlar görevimizi almasınlar ama işimizi alsınlar. Görevlerimizi de alacaklar mı? Belirli iş fonksiyonlarında ister istemez alacaklar. 2018’de ilk chatbot (sohbet robotu) gördüğümde çok şaşırmıştım. Bugün birçok sitede chatbot ile mi konuşuyorum yoksa müşteri temsilcisiyle mi konuşuyorum anlamıyorum. Çağrı merkezleri chatpotları çok ciddi şekilde gündemlerine aldılar.
Yapay zekâdan bir kısmımız yararlanacak. Örneğin bilim insanları yapay zekâdan yararlanarak çok fazla yeni ilaç geliştirmek için verileri toplayacaklar. Ama o insanın sıcaklığını, empatisini yansıtması hiçbir zaman yapay zekânın veya robotun yapabileceği şeyler değil. Her birimizin duygusal zekâ konusunda zengin olması ve kendimizi çok geliştirmemiz lazım. Bu alanda yaratıcı tarafımızı zorlamak ve empati duygularımızı geliştirmek lazım. Böyle olduğu zamanda CEO, pazarlama müdürü, kurumsal iletişimcisi, yaşlı bakıcısı, öğretmen gibi bu işlerin her birinde çok ciddi şekilde duygusal zekâ gerektirecek. Özellikle üst yönetim kadrolarına doğru yükseldikçe duygusal zekânın önemi çok artacak.
A.K: Kişisel gelişim kadar ruhsal gelişim de başarı yolunda önemli bir konu. Hedefinize ulaşamadığınız zamanlarda sizi neler motive eder?
Başarısız olmaktan motive oluyorum
T.Y: Kitabımda yer alan bir madde üzerinde hayatımı yaşıyorum. Öncelikle çözmem gereken sorun nedir? Öncelikle onu tanımlıyorum. İkincisi bu problemi çözmek için elimde hangi veriler var? Üçüncüsü bu sorunu hangi yöntemlerle çözeceğim? Dördüncüsü de ben bu işten ne öğrendim? Bu dört soruyu mutlaka soruyorum kendime. İşte beni motive eden şey bu son soru. Ben bu işten ne öğrendim? Başarılı da olsam başarısız da olsam bu soru beni motive ediyor. Başarısız olunca bir şey öğrenmiş oluyorum ve bir daha bu hatayı yapmayacak bir Tansu oluyorum. O yüzden başarısız olmaktan ben motive oluyorum. Açıkçası benim en başarılı olduğum işler bana tüm yetkinin verildiği işler. Aynı şu anda olduğu gibi. Çünkü böyle olunca kendimi rahat bir şekilde geliştirebiliyorum. Bana hata yapma fırsatının verildiği işler. Yapay zekâ alanında çalışıyorum, birçok insanın, şirketin hayatını değiştiriyorum. Ne yaptığımı biliyor muyum? Hayır ama deniyorum. Sürekli denemek zorundayım. Çünkü kimse bilmiyor dünyanın nereye gittiğini. Deneyerek ilerliyoruz. Ekipler arasında da hep şunu sorarım; senden ne öğrenebiliriz? Sen bu işi nasıl yapıyorsun, müşterine nasıl yaklaşıyorsun, senin için iş bitirici cümleler neydi? Devamlı birbirimizden öğreniyoruz. Hatalardan öğrenmek ve bunu başarılarla birleştirmek beni motive ediyor.
A.K: Avrupa’nın en iyi CEO’su ödülünü almış, deneyimli bir üst düzey yönetici olarak adaylarda iş görüşmesinde izlediğiniz yollar nelerdir? Mülakatta ilk olarak nelere dikkat edersiniz?
Kararlarımı sorgulayan kişilere ihtiyacım var
T.Y: İki kategoriye dikkat ediyorum. Birincisi adayın iletişim becerisi ve kendine sergilediği güvene çok dikkat ediyorum. Benim için %85’tir. Muhteşem üniversitelerden mezun olup iki kelimeyi bir araya getiremeyen çok insanla görüştüm. Olmadı. İnsan sıcaklığını yansıtacak, bana güven verecek arkadaşlar çok önemli. %10 ise kişinin eğitimine dikkat ediyorum. İyi bir yerden mezun mu, okulda iyi çalışmış mı, iyi projeler geliştirmiş mi? %5 ise tecrübelerine önem veriyorum. Her ne kadar bunlar önemli olsa da benim için görüşmeye gelen arkadaşlardan bana soru sorulmasını isterim. Adayın şirket hakkında çalışıp gelmiş olması, şirketi iyi analiz etmiş olması adayın bu şirkete girmek istediğini gösterir. Diğer önemli konu ise kararlarımı sorgulayan kişilere ihtiyacım var. Soru sorma işine çok ama çok önem veriyorum.
Mülakatta sorusu olmayan ve şirket hakkında bilgisi olmayan adaylar benim için elenmiştir.
A.K: Son olarak sosyal medyayı aktif olarak kullanıyorsunuz ve gençler tarafından da ilgi ile takip ediliyorsunuz. İçerik üretme konusunda gençlere tavsiyeleriniz var mı?
Hobimi yapıyorum ve maaş alıyorum
T.Y: Öncelikle yenilikleri takip etmeyi çok seviyorum. Ben önemsiz bir sırrımı paylaşmak isterim burada. Dünyada ilk 50 müzik listesinde hangi şarkılar vardır bilirim. Kitapların en iyisini okumayı severim. Teknolojinin en yenisini severim. Şu anda dünyanın en iyi teknoloji şirketlerinden birinde çalışıyorum ve bunun için de bana maaş veriyorlar. Muhteşem bir şey sanki hobimi yapıyormuşum gibi.
İçerik üretme konusunda benim paylaştığım içerikler paylaşabileceğimin %1. Çünkü kendimi geliştirmek için okumak zorundayım devamlı. Bunun için paylaşıyorum ve paylaşım yapmadığım zaman da çok tepki alıyorum. Tepkiler de hiç kıramayacağım insanlardan. En fazla öğretmenlerden geliyor tepki. Videolarınızı öğrencilerimize gösteriyoruz. Neden paylaşım yapmıyorsunuz diye. İçeriği kendim yönetiyorum. İnanılmaz derecede okuyorum. Devamlı kendimi geliştirecek kaynaklardan haberleri bulmaya çalışıyorum. NFT, blok zinciri, kripto paraları bilmek zorundayım. Aynı zamanda Formula 1 yarışını da bilmek zorundayım. Kendimi bilmek zorunda hissediyorum öncelikle. Her şeyden önce bilmek beni motive ediyor. Ana uzmanlık konusunda çok derine inilmesi gerektiğine inanan birisiyim. İster su satın ister temizlik yapın bir işin çok derinine inip diğerlerini yüzeysel bilebilirsiniz. Ama her şeyi yüzeysel bilmek olmaz.
İş hayatında bir alanda derinlik diğer alanlarda da anlayan arkadaşlar istiyoruz. Ben bir tek bu işi yaparım diyorsan geçmiş olsun.
Ben kendime her akşam bunu sorarım. “Sen bugün kendini geliştirmek için ne yaptın?”
Benzer Yazılar
Nezih Kuleyin ile “Sanayi 4.0” Hakkında Söyleşi
TOSYÖV Başkanı Nezih Kuleyin: “Endüstrinin ihtiyacı olan işgücünün niteliği her an ana gündem konusu olmak zorunda” 136