Veri-izm (Verikuramı, Dataizm)

Yazının Amacı

“Dataizm” (*) terimini ilk kez gazeteci David Brooks, Şubat 2013’te, The New York Times gazetesindeki bir yazısında kullandı. Brooks, Pozivitist (olgucu) bir yaklaşımla, karmaşıklığın arttığı bir dünyada, verilere güvenmenin bilişsel önyargıları azaltabileceğini ve “henüz fark etmediğimiz davranış kalıplarını aydınlatabileceğini” savundu.

2015 yılında Steve Lohr’un “Data-ism” adlı kitabı Büyük Verinin toplumu nasıl dönüştürdüğünü inceledi ve dataizmi Büyük Veri devrimini tanımlamak için kullandı. (1)

Veri-izm üzerinde düşünce üreten üçüncü kişi tarihçi Yuval Noah Harari. Harari, Homo Deus: Yarının Kısa Tarihi (2) adlı kitabında Veri-izm’i tartışırken dünya tarihini farklı bir bakış açısıyla inceliyor ve alanın sınırlarını, doğrusu sınırsızlıklarını çiziyor. Bu yazının amacı Harari’nin özellikle veri ile ilgili görüşlerini paylaşmak ve belki ona bir kaç sözcük eklemek.

Veri-izm’i hazırlayan nedenler

Harari, kitabında insana ve dünyaya bir bilişim nesnesi olarak bakıyor ve bu yenilikçi bakışla Dünya tarihini yeniden gözden geçiriyor. Ona göre insanlık Dataizm’e giden yolda dört aşama geçiyor. Bunlar insanın bilinç kazanması, tarım devrimi, yazının ve paranın kullanıma girmesi ve 1492 yılında Amerika kıtasının bulunuşu şeklinde sıralanıyor.

Birinci aşama olan insanın bilinç kazanmasını bir sistemin parçası olmaya hazır hale gelmek olarak yorumluyor Harari. Bilinç kazanan insan, hemcinsleriyle yardımlaşarak diğer canlılara karşı üstünlük sağlıyor ve Dünya’ya yayılıyor. Yardımlaşmaya veri işlemek ve paylaşmak olarak da bakabiliriz burada.

Tarım devrimi insanları yani işlemcileri yerleşik düzene geçerek aynı çatı altında oturmaya zorluyor. Böylece yerleşim yerlerinde insanlar birbirleriyle mal alış verişi yapmaya başlıyor ve ticaret ortaya çıkıyor.

“İnsanların yazı ve para olmaksızın şehirler, krallıklar, imparatorluklar kurması mümkün değildi.” (s. 396) saptamasından sonra, yazının ve paranın kullanıma girmesinin üçüncü aşamayı oluşturduğunu söylüyor Harari.

“Üçüncü evre, 5 bin yıl kadar önce yazı ve paranın icadıyla başlayıp Bilimsel Devrim’in başlangıcına dek devam etti. Nihayet insan işbirliğinin yazı ve para sayesinde oluşturduğu çekim gücü, merkezkaç kuvvetlerine boyun eğdirdi. İnsan toplulukları şehirler ve krallıklar kurmak üzere birleşti. Farklı şehirler ve krallıklar arasındaki siyasi ve ticari bağlar da güçlendi. Madeni paraların, imparatorlukların ve evrensel dinlerin ortaya çıktığı birinci binyılla beraber, insanlar bilinçli olarak tüm yerküreyi saracak tek bir ağ örmenin hayalini kurmaya başladı. (S. 396)

Burada sözü edilen ağ 1492 yılında Amerika kıtasının bulunmasıyla kurulmaya başlanır. Bu da insan ya da işlemci tarihinin dördüncü aşamasına karşı geliyor:

“Bu rüya, tarihin dördüncü ve son aşamasında, 1492 yılı civarında gerçeğe dönüştü. Erken modern dönem kaşifleri, istilacıları ve tüccarları tüm dünyayı saracak ağın düğümlerini ince ince dokumaya başladı. Modern dönemin sonunda bu düğüm daha da sıklaştırılıp güçlendirildi. Nihayetinde Kolomb’un döneminde örülmeye başlanan örümcek ağı, 21. Yüzyılın çelik ve asfalttan mamul kafesi hâline geldi. Ve en önemlisi, bilginin bu küresel yapının her parçasında giderek daha da serbestçe dolaşmasına izin verildi.” (…) “Yıllar geçtikçe serbest piyasa, bilim, hukukun egemenliği ve demokrasinin yayılması, bu barikatların kaldırılmasına yardımcı oldu. Genellikle demokrasinin ve serbest piyasanın, “iyi” olduğu için bu yarışı kazandığı düşünülür, halbuki başarılarını küresel veri işleme sistemini geliştirmelerine borçlular.” (S. 396)

Dördüncü aşamadan sonra insanların ya da işlemcilerin birbirine bağlanması tamamlanmış oluyor. Peki sırada ne var?

“Eğer insan türü sahiden tek bir bilişim sisteminden ibaretse, bunun son çıktısı ne olabilir?” (…) “Dataistler bunun, Nesnelerin İnterneti adı verilen, yeni ve çok daha etkin bir bilişim sistemi olduğunu öne sürüyor. Homo sapiens’in sonu da bu sistem tamamlandıktan sonra gelecek.” (S.  397)

Veri-izm’e geçişi olanaklı kılan gelişmeler

Harari kitabında veri dinini nelerin olgunlaştırmaya başladığını sorguluyor. Bilimsel ve teknolojik gelişmelerle birlikte büyük veri hacminin insan zekâsı tarafından çözümlenemiyecek bir boyuta yükselmesini birinci gelişme olarak gösteriyor. Günümüzde Büyükveri veriye nesnelerin internetinin katkı vermesi ve ileride canlı ve cansız herşeyin (hayvan, bitki, taş vs) aynı insan gibi, bir işlemci olarak, büyük veriyi besleyecek olması da veri boyutlarının ne kadar kestirilemez boyutlara çıkacağını gösteriyor.

Veri dinini olgunlaştıran ikinci gelişmenin algoritmaların yükselişi olduğunu söylüyor Harari. Yani bilgisayar teknolojinin gelişmesi ve buna koşut olarak herşeyin nasıl işlediğini anlamamız, bunu kağıda ve koda dökecek çözüm yolları yani algoritmalar, geliştirmemiz ve bunları programlayabilir hale gelmemiz.

“Charles Darwin’in “Türlerin Kökeni”ni yayımlamasından yüz elli yıl sonra; yaşambilimleri, organizmaları biyokimyasal algoritmalar olarak değerlendirmeye başladı. Bu büyük gelişmeyle eş zamanlı olarak, Turing Makinesi’nin üzerinden geçen seksen yılın ardından, bilgisayar bilimciler gittikçe karmaşıklaşan algoritmalar yaratmayı başardı.” (S. 383)

Harari, canlıların biyokimsayal yapısının hangi yasalara göre ve nasıl çalıştığını öğrendiğimiz için onların kağıt ve kod üzerinde tıpkılarını yapabildiğimizi söylüyor. Daha da ileri gidilirse, organizmaların bir algoritma olduğunu öne sürüyor. Hergün bir yenisi yapılan yapay organlara bakılırsa Harari’nin bu görüşünü yanlışlamak kolay olmasa gerek.

Eskiden yalnızca cansız doğanın çalışma yasalarını bilirken artık canlının da matematiğini biliyoruz, aynı matematik kanunlarının hem biyokimyasal hem de elektronik algoritmalara uygulayabiliyoruz diyen Harari, söz konusu gelişmelerin hayvanlarla makineleri, yani canlı ve cansızı ortak paydaya getirdiğini ve içinde aynı anda hem canlı hem cansız bulunan dizgeleri geliştirmeye yol açtığını söyleyerek ekliyor, gelecekte yapay zekânın da katkısıyla daha mükemmel örnekleri çıkacak olan algoritmalar insanları ve Dünya’yı yönetecek ve biyolojik zekâlara üstün gelecek.

Harari, yanlızca verinin büyümesi ve çözüm yollarının algoritmaların daha gelişmiş ve kusursuz işlemesi dışında çok önemli bir noktaya daha değiniyor. İnsanın hem zekâya hem de bilince sahip olduğunu, oysa makinelerin sadece algoritmalardan doğan bir zekâsı olduğunu ama makine zekâsının satrançta olmak üzere pek çok alanda bilinçle donanmış insan zekâsını yendiğini ve insanın yapamayacağı karmaşık işlerin üstesinden geldiğini söylüyor ve buna ek olarak, bilincin iş yapmak için birincil olmadığını zekânın, özellikle Büyük Veri’yle donatılmış kusursuz algoritmaların her işi biyolojik bir zekâdan çok daha iyi ve hızlı yapacağını belirtiyor.

Veri-izm’in getirecekleri

“Veri-izm siyasetçilere, iş dünyasına ve tüketicilere çığır açan teknolojiler ve inanılmaz yeni güçler sağlarken akademisyenlere ve entelektüellereyse yüzlerce yıldır kayıp olan bilimin kutsal kasesini geri vermeyi vaat ediyor: Müzikolojiden ekonomiye ve biyolojiye dek tüm bilimsel disiplinleri birleştirip tek bir şemsiye altına toplayabilecek kapsayıcı bir teori öneriyor. Beethoven’in Beşinci Senfoni’si, borsada spekülatörlerin şişirdiği bir balon ya da grip virüsü; Veri-izm tüm bunları aynı kavramsal çerçeveyi ve araçları kullanarak inceleyebileceğimiz veri akışları olarak ele alır. Oldukça çekici görünen bu görüş, tüm biliminsanlarına ortak bir dil bahşederken, akademik uçurumlar arasında köprüler kuruyor ve disiplinlerin sınırlarını kolayca aşan öngörüler sunabiliyor. Müzikologlar, ekonomistler ve hücre biyologları nihayet birbirlerini anlayabiliyor.” (S. 393)

Harari, siyasi yapıların da bir veri işleme sistemi olduğunu söylüyor: “Kapitalizm ve komünizm gibi demokrasiler ve diktatörlükler de özünde birbiriyle yarışan veri toplama ve analiz etme mekanizmalarıdır.” (S. 389)

Bununla birlikte büyük verinin daha bugünden siyasal partiler ve meclis gibi saygın kurumlar tarafından yönetilemediğini, yönetim sistemleriyle yönetilenler arasında bir uçurum bulunduğunu söylüyor: “Verinin hacmi ve hızı arttıkça seçimler, siyasal partiler ve meclis gibi saygın kurumlar, etik dışı oldukları için değil, veriyi yeterince hızlı işleyemedikleri için köhneleşir. Bu kurumlar, siyasetin teknolojiden daha hızlı değiştiği bir dönemde doğmuştur. Sanayi Devrimi 19. ve 20. Yüzyıllarda, siyasetçi ve seçmenlerin kendi rotalarını belirleyerek teknolojik gelişmenin bir adım önünde olmalarını sağlayacak kadar yavaş gelişme göstermiştir.” (S. 394)

Harari, yazılacak yeni çözüm yollarıyla Veri-izm’in yönetim işini başarabileceğini belirtiyor. Büyük veri ve çözüm yolu ikilisinin başlangıçta insanlar adına çalışacağını ama daha sonra insan zekâsını geride kaldığı için bunu olasılıkla kendi adına yapacağını, bilgisayar sistemlerinin algoritmalar vasıtasıyla büyük veriyi yönetip en iyi kararları vereceğini belirtiyor.

Bile isteye Veri-izm’i kurmak

Harari Veri-izm’in kuruluşunu hızlandırmak için aşağıdaki adımların atılması gerektiğini söylüyor.

  1. “İşlemci sayısını artıralım, hepimiz büyük veriye katkıda bulunalım.”
  2. “İşlemci çeşidini artıralım. Farklı işlemciler veri hesaplamak ve analiz etmek için çeşitli yöntemler kullanabilir. Tek bir sistem bünyesinde birden fazla işlemci çeşidi kullanmak, hareketliliği ve yaratıcılığı artıracaktır. Bir köylü, bir rahip ve bir doktor arasında kurulan diyalog, üç avcı-toplayıcı arasından asla ortaya çıkamayacak yeni fikirler doğurur.” Buna nesneleri, hayvanları, bitkileri ve yerkabuğunu da ekleyebiliriz.
  3. “İşlemciler arasındaki bağları artıralım.” Özel yaşam kalmasın, herkes her verisini birbiriyle paylaşsın. İşlemciler birbirine bağlı değilse işlemci çeşidini artırmanın bir anlamı olmayacaktır.
  4. “Mevcut bağlantıların hareket serbestisini artıralım. Veri sertbestce dolaşsın. Veri serbestce dolaşamıyorsa işlemcileri birbirine bağlamak bir fayda sağlamaz.”

 

Veri-izm’in felsefi sınırları

“Tıpkı kapitalizm gibi Dataizm de yoluna tarafsız bir bilimsel teori olarak başlamış olsa da, giderek doğruyu ve yanlışı belirleme iddiası taşıyan bir din olma yolunda ilerliyor. Bu dinin en yüce değeriyse “bilgi akışı”. Eğer yaşam bilginin devinimiyse ve biz yaşamın iyi olduğuna inanıyorsak, o halde evrendeki bilgi akışını artırmamız, derinleştirmemiz ve yaymamız gerekir. Veri-izme göre insan deneyimleri kutsal değildir ve Homo sapiens yaratılışın zirvesi olmadığı gibi Homo deus‘un öncüsü de olamaz. İnsanlar zamanla gezegenimizin sınırlarım aşıp galaksiye hatta tüm evrene yayılacak “Nesnelerin İnternetini yaratma amacıyla kullanılan araçlardan ibarettir. Bu kozmik bilişim sistemi, adeta Tanrı gibi her yerde olacak ve her şeyi kontrol edecek, insanlarınsa sisteme dahil olup onunla kaynaşmaktan başka şansı kalmayacaktır.” (S. 397)

“Veri-izm içi boş kehanetlerden ibaret değildir. Her din gibi uygulanabilir buyrukları vardır. Bir Dataist her şeyden önce daha fazla kitle iletişim aracına bağlanarak veri akışını olabildiğince artırmalı, ve bunun sonucu olarak olabildiğince çok bilgi üretmeli ve tüketmelidir. Tıpkı diğer başarılı dinler gibi, Veri-izm de misyonerdir. Dataizm’in ikinci buyruğu her şeyin, hatta bu devasa ağa bağlanmak istemeyen kafirlerin bile sisteme bağlanmasını emreder. “Her şey” ile kastedilen yalnızca insanlar değildir, bunun da ötesinde akla gelebilecek tüm “nesneler” kastedilmektedir. Bedenimle beraber, sokaktaki araçlar, mutfaktaki buzdolapları, kümeslerdeki tavuklar ve ormandaki ağaçlar dahil, hepsi ama hepsi Nesnelerin İntemeti’ne bağlanmalıdır.” (S. 398)

“Veri akışını engellemek günahların en büyüğüdür. Ölüm, veri akışının kesilmesinin ötesinde nedir ki? Nitekim Veri-izm bilgi edinme özgürlüğünü her şeyden üstün tutar.” (S. 399)

“İnsanlar nadiren daha önce görülmemiş, yepyeni bir değer üretir En son 18. Yüzyılda karşımıza çıkan bu durum, hümanist devrim aracılığıyla özgürlük, eşitlik ve kardeşliğin coşkulu ilkelerini vaaz etmişti. 1789’dan beri sayısız savaşa, devrime ve ayaklanmaya rağmen insanevladı yeni bir değer yaratabilmeyi başaramadı. Takip eden tüm çatışmalar ve mücadelelerse ya bu üç hümanist değer adına ya da Tanrı’ya itaat etmek, ulusa hizmet etmek gibi çok daha eski inançlar uğruna veriliyordu. Veri-izm 1789’dan beri yeni bir değer yaratabilmiş ilk harekettir: Bu değer bilgi edinme özgürlüğüdür.” (aynı sayfa)

“Dur durak bilmeyen veri akışı, kimsenin aklına bile gelmemiş, kontrol edilemeyen ya da kavranamayan yeni keşifleri ve sorunları beraberinde getiriyor. Kimse küresel ekonominin nasıl işlediğini ya da küresel siyasetin nereye gittiğini anlayamıyor. Zaten kimsenin anlamasına da gerek yok. Yapmamız gereken tek şey elektronik postaları daha hızlı yanıtlamak ve sistemin tüm yazışmalarımızı okumasına izin vermekten ibaret. Serbest piyasa kapitalistlerinin piyasanın görünmez eline yürekten inanması gibi, Dataistler de veri akışının görünmez eline güveniyor.” (S. 402)

“Hümanizm, “Duygularınıza kulak verin!” diye buyuruyordu, Veri-izm ise “Algoritmaları dinleyin!” diye emrediyor.” (S. 409)

“Veri-izm kiminle evlenmeniz gerektiğini, hangi kariyeri seçeceğinizi ya da ne zaman savaşa gireceğinizi düşünmek için dağlara tırmanmanın ya da dalgaların arasından batan güneşi izlemenin tamamen zaman kaybı olduğunu söyleyecektir.” (aynı sayfa

“Veri-izm önce insanlara sağlık, güç, mutluluk verme alanlarında başarı sağlayacak ve sonra muhtemelen Homosapiens’in hayvanlara yaptığını yapacaktır.”

Harari’nin saptamaları

  1. Bilim tüm toplumu, organizmaların algoritmalar ve yaşamın veri işleme süreci olduğuna ikna eden bir dogma olma yolunda ilerliyor.
  2. Zekâ bilinçle yollarını ayırıyor.
  3. Bilinci olmayan ama yüksek zekâlı algoritmalar yakında bizi bizden daha iyi bilecek.

Harari’nin Veri-izm’e eleştirileri

Harari kitapta Veri-izm’le ilgili eleştrilerden de sözediyor:

“Veri-izmin doğal olarak kendine has muhalifleri ve bu doktrini şiddetle reddeden kafirleri var (…)” (S. 411) yaşamın tamamen veri akışına indirgenmesi mümkün görünmüyor, örneğin veri akışının, bilinci ve kişisel deneyimi nasıl ve niçin yaratabileceğini bilmiyoruz. Belki yirmi yıl içinde bu soruyu yanıtlayabiliriz ama o vakte kadar belki de organizmaların aslında algoritmalar olmadığını keşfederiz.

Hayatı tamamen karar alma yetilerine indirgemek de bir o kadar kuşku uyandıran bir yaklaşım. Dataist etki hem yaşambilimlerini hem de sosyal bilimleri, sanki yaşam bundan ibaretmişçesine, karar verme süreçlerine takıntılı hâle getirdi. Peki gerçekten de hayat bundan mı ibaret? Hislen duyumlar ve düşünceler tercihlerimizde şüphesiz önemli bir yere sahip ama tek işlevleri bu mu? Veri-izm karar verme süreçlerini sürekli geliştiriyor olabilir ama bu alandaki yetkinliği arttıkça hayata bakış açısı da çarpıklaşma eğilimi gösteriyor.

Evrende veriye indirgenemeyecek bir şeyler olabilir mi? Bilinci olmayan algoritmaların bilinci olan zekâyı her türlü veri işleme alanında alt ettiğini varsayın; bilinci olan zekânın yerine bilinci olmayan algoritmaları geçirsek ne kaybederiz, ya da bir şey kaybeder miyiz?

Peki Veri-izm dünyayı fethetmeyi başarırsa insanlara ne olacak? İlk etapta sağlık, mutluluk ve güç elde etme gibi hümanist alanlarda hız kazanacaktır. Veri-izm hümanist istekleri yerine getirmeyi vaat ederek yayılır, ölümsüzlük, mutluluk ve ilahi bir yaratma gücü edinmek için devasa verileri insan beyninin kapasitesini aşan bir güçle işlemek durumundayız.

Veri-izm Honto Sapiens‘i (bilge adamı), Homo sapiens‘in diğer hayvanlara yaptığını yapmakla tehdit ediyor. İnsanlar tarih boyunca küresel bir ağ oluşturdu ve her şeyin değerini bu ağdaki işlevine göre değerlendirdi. İnsanın gururu ve önyargıları bu ağdaki kritik konumu sayesinde perçinlendi. İnsanlar bu ağdaki en önemli işleri yerine getirdikçe, ağın tüm kazanımlarını kendimize mâl etmeye başladık ve kendimizi yaratılışın doruk noktasına yerleştirdik. Tüm diğer hayvanların yaşamı ve deneyimleri değersizleşti çünkü insanlardan daha işlevsizlerdi ve işlevsiz hâle gelen hayvanların zamanla soyu tükendi. Gelgelelim insanlar işlevsel konumlarını kaybettiğinde, biz de yaratılışın zirvesinde olmadığımızı fark edeceğiz. Kutsadığımız değerler bizi unutulmaya yüz tutmuş mamutların ve Çin nehir yunuslarının kaderine mahkum edecek. Geriye dönüp bakıldığında insanlık kozmik veri akışının içinde minik bir dalgalanmadan ibaret kalacak.

Geçmişte sansür bilginin akışını engelleyerek işliyordu. 21. Yüzyıldaysa insanları gereksiz veriye boğarak işliyor. Dikkatimizi neye odaklayacağımızı bilmiyor ve zamanımızın çoğunu tali konuları araştırarak ve tartışarak geçiriyoruz. Kadim zamanlarda güç sahibi olmak, veriye erişim yetkisine sahip olmak demekti. Bugünse güç, neyi görmezden geleceğini bilmek demek. Kaotik dünyamızda olup biten tüm bu olayları göz önünde bulundurarak aynı soruyu bir kez daha sormalıyız; dikkatimizi neye odaklayacağız?

  1. Organizmalar birer algoritmadan, yaşam da veri işlemeden mi ibarettir?
  2. Zekâ mı daha değerlidir yoksa bilinç mi?
  3. Bilinci olmayan ama yüksek zekâlı algoritmalar bizi bizden daha iyi bilecek duruma geldiğinde toplum, siyaset ve gündelik hayat ne olacak, neye benzeyecek?

Diğer eleştiriler

Güvenlik yorumcusu Daniel Miessler, Veri-izm’in günümüzün insanı merkeze alan Hümanizma (İnsancılık) ideolojisinin yerini almasının zor göründüğünü söylüyor. Ona göre, insanlar tek bir felsefeyle açıklanamaz, aynı anda birden fazla felsefi düşünceye uygun olarak davranırlar. Veri-izm’le birlikte insanlar büyük veriden ve yapay zekâdan da yararlanacak ve kendi yaşam şekillerini ve felsefelerini zenginleştireceklerdir. Ayrıca Veri-izm’le, veri odaklı bir dünyanın kendini hangi şekilde ve nasıl geliştireceğiyle ilgili bir düzenek bulunmamaktadır. İleride sayısal (digital) beyinli olduğumuzda, herşeyi temel düzeyde paylaşacağımıza göre, kimliklerlerimiz de birbirine karışacaktır (3).

Pek çok teknoloji düşünürü Veri-izm’in kişisel verilerin gizliliğine büyük tehdit oluşturacağını söylüyor. Yapay zekâ ve büyük veriyle yönetilen bir system için insanın bir işlemciden farkı yoktur öyleyse aslında insan yoktur veya insanın biricikliği bitecektir.

Organik ve inorganik karışımda olan ve yapay zekâyla devinen bir devşirme canlı karşısında insanın durumu ne olacaktır? Akıllı olan akılsız olanı evcilleştirip bir şekilde Matrix (4) dünyası veya “1984” (5) romanında olduğu gibi işlevsizleştirecek midir? Veri-izm dünyayı gelecekte yaşanılır olmayan bir yer ve zamana mı yani bir disütopyaya mı çevirecektir? (6)

Bunların dışında şu eleştiriler de sıralanabilir: Zekâ ile ilgili en iyi tanımlardan biri çevreye uyum sağlama yeteneğidir. Dolayısıyla zekânın oluş nedeni “zekâ sahibinin” çevreyle uyumlu kalmasını sağlamak, kısaca onu hayatta tutmaktır. Oysa kusursuz algoritmanın ve yapay zekânın yaşamda kalmak ya da var olmak için bir nedeni yok. Veri-izm’in çizdiği görüntüye göre bizi gelecekte kusursuz algoritmalar yönetecek. Bir algoritmanın ne temel içgüdüleri var ne de bilinci. Bir algoritma yazılımla “ben” diyebilir ama bu ben bir insanın “ben” iyle karşılaştılmayacak kadar kurudur. Içinde duygu, güdü veya bilinç yoktur. Zamanla kendi arasında bir ilişki kuramaz. Ne zaman kod, en temelden (ikil halden) kendi varlığının ve çoğalmasının sorumlusu olur ve ne zaman Varlık felsefesi içinde düşünüp, neden var olduğunu sorgular, işte o zaman insan türü için bir sıkıntı başlayabilir. Diğer taraftan yapay zekâyla algoritmalar eğitilerek canlı evriminin benzetimi (simülasyonu) yapılabilir. Ama bu durumda canlının et tarafı gözden kaçırılmış olur. Bilinç, beden ve zekânın ortak ürünüdür. Karmaşık veya devşirme (organik ve inorganik) canlılar söz konusu olana kadar bu eleştiri gündemde kalabilir sanıyorum. Harari’nin kendisi de Youtube’taki Söyleşilerinde algoritmaların dünyayı yönetmek için bir nedeni olmadığını kabul ediyor (6).

Mülkiyet sorunu da başka bir eleştiri konusu. Algoritma, nesnelere sahiplik açısından değil olasılıkla gerekirlik açısından bakacaktır. Bu durumda sahip olma hırsıyla dolu bir bir canlı, diyelim insan, bunu kullanmak istemeyecek midir? Diyelim insan yapay veya gerçek anlamda çok mutlu. Yönetimden uzakta. Peki algoritmaların bu işten kârı ne olacak? Algoritmalar yönetme hırsına sahip olmayacaklarsa, devşirme bir canlı sistemi ele geçirip bizi krallıklar, imparatıorluklar devrine geri götüremez mi?

Yapay zekâ ve algoritmalar belki bir fabrika yönetebilir, supermarketteki kasa görevlisi olabilir, taşıt sürebilir, hastalık teşhisi yapabilir ama içinde canlı yaşayan sistemler konusuda bir deneyime sahip değildir. Algoritmaların Harari’nin dediği içinde canlı olan sistemleri ufaktan da olsa yönetmeye başlaması Veri-izm’e inancımızı artıracaktır. Bununla birlikte canlıların hayatta kalması, öncelikle canlının aklına değil evrim sürecine bağlıdır. Canlıyı evirip çeviren evrimdir. Canlıların doğada varolması çevresel koşullara ve mutasyonlara bağlıdır. Buradan da iki eleştiri çıkıyor Veri-izm’e. Bir, çevresel koşullar değiştiğinde “Veri-izm yönetimi” buna uyum sağlayabilecek midir? Örneğin bir göktaşı düşse, enerji sistemleri çalışmasa yeniden sistem kendini çalışır kılabilecek midir? Bu durumda insanların ve diğer canlıların geleceği kimin umrunda olacaktır? Kim kimi kurtaracaktır? Filmi başa mı sarmamız gerekecektir?

İki, bugüne kadar canlıların yaşama uyum konusundaki en büyük becerilerinden biri evrim sayesinde edindikleri çeşitliliktir. Çeşitlilik bir türün bir yıkıma kurban gitmesini engelleyen en büyük yaşam sigortasıdır. Herşeyin veriye indirgendiği ve veri aklıyla yönetildiği bir dünyada yıkımların sigortası canlı çeşitliliği nasıl sağlanacaktır?

Canlıları çevreye uyumlu hale getirmesi için yapay zekâ ve algoritmaların Güneş’in, Ay’ın, kuyruklu yıldızların, kara deliklerin, karanlık maddenin ve aslında bütün evrenin algoritmasını bilmesi gerekmektedir. Bu olası mıdır? Ya birden fazla evren varsa? Paralel evrenler? Örneğin birinin adı Casumetti, birinin adı Megara’ysa? İnsan evreni, evren kendini bilmeden algoritmalar evreni nasıl bilecektir?

Sonuç

“Homa Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi” kitabı gerçekten ufuk açıcı ve düşündürücü. Tarihsel olarak pek çok yanlışı barındırdığı, düşüncelerin karmaşık ve nereye gittiğinin belli olmadığı konusunda eleştiriler almışsa da burada bizi ilgilendiren veri, algoritma ve yapay zekâ kısmı. Geleceğimizi şekillendirecek olan bu üç alanın bizi götüreceği yer olan Veri-izm Harari’nin de belirttiği gibi, gelecekte yaşayacağımız olasılıklardan yalnızca biri. Belki bir başka olasılık daha vardır. Belki de o olasılık yoldadır. Kim bilir?

(*) Dataizm’e Türkçe karşılık olarak benim de üyesi olduğum TBD Özenli Türkçe Çalışma grubunda (8) “verikuramı” ve “veri yüceltme” terimlerini uygun bulduk. Bununla birlikte konuyla ilgili irdeleme henüz bitmediği için bu yazıda “Veri-izm’i kullandım.

Yararlanılan Kaynaklar

  1. Yuval Noah Harari, “Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi”, Kolektif Kitap, 2016. (Homo Deus: Tanrı insan).
  2. https://tr.wikipedia.org/wiki/Veri-izm
  3. danielmiessler.com/blog/some-thoughts-on-dataism
  4. George Orwell, 1984, roman, Can yayınları, 2000 ve
  5. Yönetmen The Wachowski Brothers, Matrix, film, 1999
  6. Terry Ortlieb, “is Harari Dataism Dystopian”, (https://www.youtube.com/watch?v=Ev0Q4tCwgdI)
  7. Yuval Noah Harari – M. Serdar Kuzuloğlu Röportajları, 2017 ve 2019
  8. TBD, Bilişimde Özenli Türkçe Çalışma Grubu sözlüğü, https://bilisimde.ozenliturkce.org.tr
  9. tdk.gov.tr
  10. dildernegi.org.tr

Koray Özer

Yayın Kurulu Başkan Yardımcısı

 

Önceki Siber Güvenlik: “E-Toplantıların İstenmeyen Konukları”
Sonraki Yayınlar ve Yorumlar: Endekslerle Türkiye Ekonomisi

Benzer Yazılar

Koray Özer - Seyir Defteri

Terim Türetme Süreci ve Bazı Düşünceler

Her doğan dil belli bir süre sonra onu konuşan toplulukların coğrafyasına, kültürüne bağlı olarak değişir lehçe ve ağız gibi alt kollara ayrılır. Türkçe Ana Altay dilinin bir koludur. Ana Altay

Koray Özer - Seyir Defteri

Büyük Birader’in (Big Brother) Gizli Güncesi ve Gözetim Toplumu

Giriş Bu yazıda derin internette bulduğumuz bir günceden yola çıkarak bilişim teknolojileri kullanımının gözetim toplumuna etkilerini inceleyeceğiz. Günceyi George Orwell’in “1984” romanının (1) kötü kahramanlarından biri olan Büyük Birader’in tuttuğunu