Deniz salyasına karşı bütünleşik bir ‘Su Kalitesi Yönetimi’ oluşturulmalı
İnşaat Mühendisi, Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız, Marmara Denizi’nde yaşanan deniz müsilajı (deniz salyası) sorununa ilişkin değerlendirmelerde bulundu. ‘Havza Koruma Eylem Planları’nın hazır olduğunu vurgulayan Yıldız, acil olarak ‘Marmara Denizi Havzası Su Yönetimi Planı’nın hazırlanması gerektiğine dikkat çekti ve dijital (sayısal) su altyapısının; ‘Marmara Denizi Havzası Su Kalitesi İzleme Sistemi’ ağlarının kurulmasında, su kalitesinin sürekli olarak izlenmesinde önemli bir rol oynayacağını ifade etti.
Deniz salyası kirliliğinin biyolojik oluşumunun ve gelişiminin ‘Deniz Bilimi’ ve ‘Deniz Biyolojisi’ uzmanlarının ihtisas konusu olduğunu dile getiren Dursun Yıldız, Marmara Denizi’nin geldiği bu nokta için şu bilgileri aktardı: “Uzmanlar, deniz salyasının daha çok bu işin denizdeki canlı yaşamının artan kirlilik yüküyle etkileşimini ve bunun sonuçlarını inceleyerek açıkladılar. Bu açıklamaların sonunda deniz salyasının hızla artmasının denizdeki değişen bazı çevresel koşullar nedeniyle gerçekleştiği ortaya çıktı. Uzmanlara göre Marmara Denizi’nin suyunun sıcaklığında 40 yıllık ortalamanın 2 C üzerinde oluşması ve azot ve fosfor kirlilik yükündeki artış ve durağan deniz koşulları; denizdeki mikroalglerin hızla çoğalmasını tetikledi. Bu mikroalgler deniz ekosistemini dengede tutmak için hızla çoğalırken ortaya çıkan stres şartları nedeniyle bir salgı bırakmaya başladı. Bu salgılar, deniz yüzeyine çıkarak burada koku ve görüntü kirliliği yarattı. Ancak deniz yüzeyinden 30 m. derine uzanan bölgede deniz salyası oluşumunun devam etmekte olduğu da uzmanların açıklamaları arasında yer alıyor.”
Deniz salyası, bir ‘Atık Su Yönetimi’ sorunudur
“Biz; denizdeki ekolojik koşulların değişiminin tetiklediği söylenen bu sonucun yönetimsel sebepleriyle ilgiliyiz” ifadesini kullanan Yıldız, “Marmara Havzası’nda denize ulaşan karasal kirlilik yükü artıyor. Bunun en temel sebebi de Marmara çevresindeki su havzalarında su yönetimindeki zaafiyetlerdir. Başka bir deyişle bu sonucun sebebi ‘Atık Su Yönetimi’, ‘Su Kalitesi Yönetimi’nin gerektiği şekilde yapılamayışıdır. Özetle ortaya çıkan bu sonuç bir ‘Atık Su Yönetimi’ sorunudur” açıklamasını yaptı. Yıldız, şunları kaydetti: “Doğanın ekolojik dengesini bozabilecek oranda bir kirlilik yükünün sucul ortama verilmesi ve diğer yan etkenler böyle bir zincirleme kirlilik üretim reaksiyonu yarattı. Su gibi doğadaki birçok oluşum doğal çevrimler sonucunda ortaya çıkıyor. Bu çevrimler bir ekolojik denge içinde oluşuyor. İnsanoğlu bu dengeyi sanayi devriminden bu yana çok zorladı. Ve hâlâ da doğal dengenin sınırlarını zorlamaya devam ediyor. Doğa buna bir karşılık verebilecek bir üretim gücüne sahip. Deniz salyasının sadece birinci aşamasını gördük. İnsanlık ekolojik dengeye zarar vermemek için bilinçli davranıp kendi sınırlarına çekilmezse bu olumsuzluklar başlar ve birbirini tetikleyerek sarmal bir çevrime girebilirler. Bu da büyük çevresel felaketlere ve dolayısıyla da sosyal ve ekonomik sorunlara neden olur.”
Eşgüdüm içinde çalışacak etkin bir yönetim yapısı şart
Dursun Yıldız, Marmara’daki deniz salyası sorununun; ‘Atık Yönetimi’ ‘Atık Su Yönetimi’, ‘Su Kalitesi Yönetimi’ sorunu olarak görülmesi gerektiğini yineleyerek “Bu nedenle sorunu ortaya çıkartan sebepleri ortadan kaldırmadan, sorun çözülemez. Orta ve uzun vadede çözüm için şimdi yapılacak şey ise geçmişte yapılmaya çalışılan klasik parçalı su yönetimi anlayışından farklı olmak zorunda. Bu kapsamda öncelikle, sorunun yaşandığı Marmara Denizi’ne boşalan akarsuları birlikte ele alan bir havza alanı tanımlanmalıdır. Hâlen Türkiye’nin 25 nehir havzasından; Marmara ve Susurluk Nehir Havzaları, Marmara Denizi çevresinde yer almakta. Marmara Havzası ve Susurluk Havzası’nın; ‘Havza Koruma Eylem Planları’ ve Susurluk Havzası için ‘Havza Su Yönetimi Planı’ hazır durumda. Ayrıca Marmara Denizi’ne kıyısı olmayan ancak havzadaki toplanan atık suyun ön arıtma sonrası Marmara Denizi’ne boşaltıldığı Meriç Ergene Havzası’nın da ‘Havza Yönetim Planı’ hazır” şeklinde konuştu. Bu hazırlıkların Marmara Denizi çevresinde bütünleşik bir ‘Su Kalitesi Yönetimi’nin oluşturulmasını önemli ölçüde kolaylaştıracağını vurgulayan Yıldız, “Burada gerekli olan bu iki havzanın tek bir havza bütünlüğü içinde ele alınarak bir havza yönetimi yapısının hızla oluşturulmasıdır. Bu bölge ‘Marmara Denizi Havza Bölgesi’ olarak adlandırılabilir. Bu anlamda daha önce özellikle çevre koruma planı kapsamında yapılan ‘Marmara Denizi Havzası Çevre Master Planı’ ve ‘Yatırım Stratejisi’ çalışmaları gibi hazırlıklardan yararlanılarak acilen ‘Marmara Denizi Havzası Su Yönetimi Planı’ ve diğer eylem planları hazırlanmalı. Marmara Denizi Havzası’nda tüm havza ölçeğindeki ölçüm ve denetleme kurumlarıyla çok iyi bir eşgüdüm içinde çalışacak etkin bir yönetim yapısı oluşturulmalı” dedi.
Marmara Denizi’nin sayısal ikizinin çıkartılması anlık değişimlere müdahale için çok önemli
Dijital teknolojilerin, öncelikle Marmara Denizi çevresinde atık su arıtma sistemlerinin daha verimli olarak işletilmesi için uygulanabileceğinin altını çizen Yıldız, şu noktalara dikkat çekti: “Diğer yandan dijital teknolojiler; kirli su kaçaklarının anlık olarak tespitinde ve önlemin önceden alınmasında büyük fayda sağlar. Dijital su altyapısı; ‘Marmara Denizi Havzası Su Kalitesi İzleme Sistemi’ ağlarının kurulmasında ve su kalitesinin sürekli olarak izlenmesinde de önemli bir rol oynayabilir. Dijital su uygulamaları; Marmara Denizi’nin dijital ikizi çıkartılıp anlık değişimlere müdahale edilmesi için de büyük fayda sağlar. Ayrıca çıkışları Marmara’ya deşarj edilen bütün atık su arıtma tesislerinin sürekli ve daha etkin denetimleri için dijital su teknolojileri kritik öneme sahip. Marmara Denizi Havzası’nın kirlilik baskısından kurtulması; düzenli veri toplanması ve süreç çalışmalarıyla desteklenen ve doğrulanan ekosistem temelli su kalitesi modelleme çalışmalarının yapılması ve sürekliliğinin sağlanmasıyla mümkün görünmekte. Burada da dijital su teknolojileri çok önemli bir rol oynayacaktır. Marmara Denizi ekolojik durumunun düzelmesi için karasal baskıların azaltılmasına yönelik ciddi yönetim planlamalarına ihtiyaç olduğu açık. Bu dinamik süreç içinde ilgili/ilişkili tüm kurum ve kuruluşların, sürece hâkimiyeti ve sahiplenmesi gerekir. Bu da Marmara Havzası’nda koordineli, sağlam ve etkin bir ‘Havza Yönetim Yapısı’nı gerektirmekte.”