Emrehan Halıcı : Ecevit’in Sloganı ‘Köy-Kent’lerden, Teknokent’lere’ İdi
10.01.2018
Füsun S. Nebil
Bugün aktif olarak çalışan 55 Teknokent’te 46 bin çalışan içinden acaba kaç tanesi, Teknokent’lerin kuruluşunda Emrehan Halıcı’nın emeklerinden haberdardır. Kendisini hem bir bilişimci, hem de merhum başbakanlardan Bülent Ecevit’in yol arkadaşı bir politikacı olarak tanıyoruz. Halıcı, DSP-ANAP-MHP koalisyonu dönemindeki çalışmaları ile “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri” yasasını hazırlayan bir politikacı. Sonrasında da Bilişim şuraları ve e-Avrupa çerçevesinde başlatılan e-Türkiye çalışmalarının temelini atanlar arasında.
Halıcı geçtiğimiz günlerde TBD’den “yaşam boyu hizmet” ödülü aldı. Bu bahane ile kendisine Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin nasıl oluştuğunu ve sonrasını sorduk.
turk-internet.com: Emrehan Bey, bugün sizinle bilişim STK’ları toplantısında karşılaştık. Karşılaşmışken sizi kutlamak istiyorum. Siz yine bilişim yaşam boyu hizmet ödülü aldınız Türk Bilişim Derneği’nden. Biraz bu ödülü anlatır mısınız?
Emrehan Halıcı : Tabii! Çok anlamlı bir ödül oldu benim için. Yıllardır birlikte çalıştığımız arkadaşlarımız tarafından takdir edilmek çok güzel bir duygu. Kendilerine teşekkür ediyorum ve bu alanda hizmet gerçekleştiren birçok arkadaşımızın da benzer biçimde ödüllendirilmesini diliyorum.
turk-internet.com: Emrehan Bey, biz sizi politikacı olarak tanıyoruz. O alanda daha çok tanınıyorsunuz ama aslında bilişim sektörünün bir duayenisiniz. Bilişim ile ilgili bir firmanız da var fakat herhalde sizi daha başka bir konuyla hatırlamamız lâzım. O da şu: siz aslında Türkiye’de ilk teknokenti kuran kişisiniz. Öyle değil mi?
Emrehan Halıcı : ODTÜ Halıcı Yazılım Evi, Türkiye’nin ilk teknopark girişimdir. Burada pay sahibi olmaktan büyük bir mutluk duyuyorum. İlginç bir durumdur, daha henüz Teknoloji Bölgeleri Yasası yokken biz bu girişimi başlattık. ODTÜ Halıcı Yazılımevinin temelini rahmetli Süleyman Demirel ve rahmetli Erdal İnönü birlikte attılar.
Daha sonra binamız tamamlanınca açılışını da rahmetli Bülent Ecevit yaptı. Benim için çok önemli iki anıdır. Hem temel atma töreninin hem de açılış töreninin çok saygı duyduğum, Türkiye’ye büyük hizmetleri geçmiş bu devlet adamlarının katılımıyla olması benim açımdan ayrıca anlamlıdır.
Daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdikten sonra da Teknoloji Bölgeleri Yasası’nın çıkmasına katkılarım oldu. Burada yine rahmetli Ecevit’i saygıyla ve şükranla anmamız gerekir. Ecevit’in teknolojiye, bilişime bakışı çok ama çok farklıydı. Belki hatırlayacaksınız, 2002 seçimlerinde, -maalesef başarılı olamadığımız seçimlerde- Bülent Ecevit’in ana sloganı “Hedef Bilgi Toplumu”ydu.
Bahsettiğimiz yıl 2002. O yıldan bu günlere baktığımızda tabii pek çok siyasetçinin bu konuya ilgi duyduğunu görüyoruz. Hepsine şükranlarımızı sunmak isterim ama hiçbirisi Ecevit kadar bu işi içselleştirmiş, bu konuya özel önem göstermiş durumda olmadı. Keşke hayatta olsaydı, eminim çok daha ileri adımlar atabilecektik.
turk-internet.com: Emrehan Bey, bugün geldiğimiz noktada çok sayıda teknoloji bölgemiz, çok sayıda teknokentimiz var. Bunun sebebi de sizin içinde bulunduğunuz DSP-ANAP-MHP hükümetinin böyle bir konuda yasa çıkarmış olması. Siz ilk teknokenti kurmanızı da anlattınız ama o fikir nasıl geldi ve teknokentler ile siz ne umuyordunuz? Bu umduğunuz, bugün gerçekleşmiş duruda mı?
Emrehan Halıcı : Önce şunu söyleyeyim: 1970’li yılların sonunda bilişim sektöründe faaliyet göstermeye başladım ve o yıllardan itibaren de üstün yeteneğe, üstün zekâya sahip arkadaşlarla çalışma fırsatım oldu. Bu konuda kendimi çok şanslı hissediyorum. Bilişimin ve özellikle yazılımın Türkiye için çok büyük fırsatlar sunan bir alan olduğuna inanarak bu konunun kamuoyuna ve siyasetçilere anlatılması için yoğun çabalar sarfettik. Yazılım Sanayicileri Derneğini kurduk, ben de ilk yönetim kurulu başkanlığı görevini üstlendim. Türkiye Bilişim Derneği, Türkiye Bilişim Vakfı, TÜBİSAD Bilişim Sanayicileri Derneği ve YASAD olarak pek çok etkinlik, toplantı düzenledik. Siyasetçilerimizden de çok olumlu geri dönüşler aldık. Burada rahmetli Özal’ı, rahmetli Demirel’i ve rahmetli Ecevit’i şükranla anmak isterim. Yazılımın özellikle desteklenmesi gereken bir alan olduğu, bu değerli devlet adamları dönemlerinde ön plana çıkmış ve adımlar atılmıştır.
Bu çalışmaları sürdürürken üniversite-sanayi işbirliği kavramı üzerine daha fazla yoğunlaştım. Üniversitelerimizin; öğrencileriyle, master-doktora yapan araştırmacılarıyla ve öğretim üyeleriyle birlikte büyük bir beyin potansiyeline sahip olduğu gerçeğinden hareketle bu buluşmanın ilk adımının yazılım olmasının uygun olacağını düşündüm. Bu düşüncemi ve somut olarak ODTÜ’de yatırım yapmak istediğimi Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nin idarecilerine ve rektörü sayın Süha Sevük hocaya ilettim. Onlar da olumlu bulup benzer düşüncelerinin olduğunu belirtince görüşmelerimiz başladı. Öğrencisi olmaktan ve 1975 yılından beri içinde bulunmaktan gurur duyduğum ODTÜ bilimin yanı sıra, demokrasi, özgürlük, eşitlik kavramlarına olan duyarlılığıyla da bambaşka bir atmosfere sahiptir. Her fikir, her girişim titizlikle değerlendirilir. ODTÜ geleneklerine uygunluğu her açıdan değerlendirilir. Bu nedenle görüşmelerimiz 2 yıl kadar sürdü.
Uzun süren toplantılardan sonra Türkiye’de daha önce hiç yapılmamış, yasası bile olmayan bir model oluşturduk. Bu modelin tutmayacağını, yürümeyeceğini söyleyenler oldu. Hatta sektörümüzden bazı arkadaşlar, bu fikrin atılan temelle kalacağına, binanın tamamlanamayacağına dair şaka yollu iddia teklifinde dahi bulundular.
Ama ne mutlu ki, attığımız temel önce bir binaya, daha sonra büyük bir Teknokent’e dönüştü. ODTÜ’den sonra Türkiye’nin değişik bölgelerinde, değişik illerde bir dolu benzer girişimler yapıldı. Bu gelişmeleri mutlulukla izliyorum. ODTÜ Teknokent çok başarılı oldu. Son 5 yıldır bakanlıktan üst üste aldığı ödüller bu durumu kanıtlıyor.
Endişem ise, sadece teşvikten ve vergi indiriminden yararlanmak için bölge oluşturma girişimleridir. Asıl motivasyon, üniversitenin insan ve laboratuvar kaynaklarının girişimciyle buluşması, yenilikçi fikirlerin dünyada ses getirecek projelere dönüşmesi olmalıdır. Ayrıca bu bölgelerde pazarlama konusunun da farklı biçimde ele alınması gerekiyor. Teknolojiyle ve AR-GE’yle ilgilenen küçük ölçekli girişimlerde pazarlama faaliyetleri çok zayıf kalıyor. Satıştan çok teknoloji üretmeye odaklı bu girişimler için ortak/toplu bir pazarlama organizasyonu oluşturulmalıdır. Değinmek istediğim bir başka konu da yazılımın bizzat kendisinin bir AR-GE unsuru olarak görülmesi gerekliliğidir. Herhangi bir konuda geliştirilen yazılımın, desteklenebilmek için ek bir AR-GE bileşeni aranmasına ihtiyaç duyulmamalıdır. Şu an bazı yazılım girişimcileri bu nedenle ya başvuru yapmamakta ya da projelerine gerekli olmayan, zorlama AR-GE eklemeleri yaparak başvuru yapmaktadır.
turk-internet.com: Emrehan Bey, bir de uyarıda bulunuyorsunuz. Diyorsunuz ki, dijital dönüşüm güzel ama bizim sadece firmaları hedeflemememiz ve bilgi toplumuna dönüşmemiz lâzım. Biz öyle başlamıştık, diyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
Emrehan Halıcı : Türkiye’de bu konularda belli bir bilinirlik sağlandıktan sonra devletin, özel sektörün, üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının ve konuyla ilgili uzmanların bir araya geldiği bir platform oluşturalım diye düşündük ve Türkiye’de ilk Bilişim Şurası’nı 2002 yılında Başbakan Bülent Ecevit’in oluruyla ve himayesiyle topladık. Ben de düzenleme kurulu başkanlığı görevini üstlenmiştim. Çok geniş bir katılım ile şurayı gerçekleştirdik.
turk-internet.com: Ben de katılmıştım.
Emrehan Halıcı : Evet. Çok kapsamlı olan “Bilişim Şurası Raporu”nu hazırladık, ülke çapında dağıttık. 2004 yılında da 2. Bilişim Şurasını topladık. Hazırlıkları Ecevit’in başbakanlığında başlayan ikinci şura sürecinde seçimler yapıldı ve iktidar değişti. Şura sırasında başbakan sayın Recep Tayyip Erdoğan’dı. Birinci şuraya ve ikinci şura hazırlıklarımıza saygı duyarak düzenleme kurulu başkanı olarak çalışmalarımıza devam etmemi istedi. Oysa ben görevi başka bir arkadaşa devretmeyi bekliyordum. Sayın Erdoğan başbakan olarak bizzat şuraya katıldı. Şuraya yaptığı katkı ve alınan kararlara verdiği destek için onu da şükranla anmak isterim.
Her iki şura sonucunda ortaya koyduğumuz raporlarda, yazılım, donanım, iletişim, eğitim, hukuki alt yapı gibi konuların yanı sıra, bilişim kültürünü önemli bir madde olarak ele almıştık. Ana hedef ise Türkiye’nin bilgi toplumuna dönüşmesiydi.
Bu aralar bilgi toplumuna dönüşümden daha çok, dijital dönüşüm kavramı ön plana çıkartıldı. Bu durum birey ve toplum faktörlerinin biraz geri planda kaldığı kaygısı uyandırıyor. Ödül töreninde yaptığım konuşmada buna kısaca değindim. Bilişim kültürü olmadan bu dönüşümlerin gerçekleşmesi mümkün değildir. Okul öncesi çocuklardan başlayarak, çocukların, gençlerin, çalışanların, çalışmayanların, emeklilerin, yani kadın-erkek toplumun bütün kesimlerinin bilişim kültürünü özümsemiş olmaları gerekir. Bunu sağlamak için de iktidarın, muhalefetin ve ilgili tüm kurumların bir araya geleceği bir zihniyetin ortaya konması gerekir.
Bir reforma, bir devrime ihtiyacımız var. Sadece kamu ve özel sektör kurumlarının bu dönüşümü yapmalarının yeterli olmadığının altını çizmek istiyorum. Bu konudaki eksikliklerin giderilmesi için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.
turk-internet.com: Peki biliyorsunuz çok uzun zamandır Bilgi Toplumu Bakanlığı konuşuyoruz. Birçok ülkede de görüyoruz Bilişim Bakanlığı veya Bilgi Toplumu Bakanlığı’nın oluştuğunu ama ülkemizde bir türlü bunu, tek sadece bunu yönetecek bakanlık kurulamadı. Siz bu konuya nasıl bakıyorsunuz?
Emrehan Halıcı : Eğer 2002’de “Hedef Bilgi Toplumu” sloganıyla girdiğimiz seçimi kazanmış olsaydık, Ecevit’in Bilişim Bakanlığı kuracağından emindim. Kısmet olmadı. Şu an bu eksiklik devam ediyor. Bilişim Bakanlığı’nın kurulmasını dilerim. Kuşkusuz herhangi bir konuda atılımlar yapılması sadece bakanlık kurularak sağlanamaz. Bana sorarsanız bize bilişim bakanlığından öte bilişim başbakanlığı gerekli.
turk-internet.com: Emrehan Bey, bir de e-devlet konusunu size sormak istiyorum. Bugün bazı konularda eksik olduğunu düşünmeme rağmen e-devlet işlerinin bir hayli ilerlediğini görüyoruz ama hakkı teslim etmek lâzım, bu konudaki ilk inisiyatifi DSP-ANAP-MHP hükümeti almıştı. Siz bu konuyu biraz aktarır mısınız? Nasıl başları e-Avrupa, e-Türkiye projeleri?
Emrehan Halıcı : e-Avrupa projesine paralel olarak e-Türkiye projesini Ecevit başbakanlığındaki DSP- ANAP-MHP hükümeti başlatmıştır. Bugün gibi hatırlıyorum: rahmetli Ecevit beni çağırmış, kendi el yazısıyla yazdığı sloganı göstererek “bunu kullanalım” demişti. Slogan şöyleydi: “ey Türkiye, işte e-Türkiye!” Yani, “ey” hitabını “e-Türkiye” ile esprili bir biçimde birleştiriyordu.
Biliyorsunuz Ecevit köy-kent’e çok önem veren, köylünün, işçinin gelişmesi, kalkınmasını birinci derecede önemseyen bir devlet adamıydı. Teknokent’in açılışını yapmak ve yasasının çıkarmak da ona nasip oldu. Seçimlerde kullandığımız bir başka slogan da, “ Köy-kent’lerden Teknokent’lere” idi.
Bilişim uygulamalarının devlete girmesi, devlet ile vatandaşın ilişkilerinde kullanılmasına dönük ilk adımlar Ecevit döneminde atıldı. Daha sonraki hükümetler, olumlu adımlar atmaya devam ettiler. Her an devletimizin bir kurumunda bir bilişim uygulamasının ya yenilendiğini, ya da üretildiğini görüyoruz.
Vatandaşlarımızın sadece bir kısmı bunlardan yararlanıyor. Hâlâ haberdar olmayan, bu uygulamalarla tanışmayan ciddi sayıda vatandaşımız olduğunu biliyorum; bundan da üzüntü duyuyorum. Gene aynı konuya dönmüş olacağım ama bilişim kültürünün eksikliği, uygulamaların kullanılmasını ve yaygınlaşmasını engelliyor. Yeterince kullanılmayan hizmet ve ürünler de yeterince gelişememe riskiyle karşı karşıya kalıyor.
e-devlet uygulamalarının daha çok tanıtılması, kamuoyunun önüne çıkartılması gerekli. Burada hepimize görev düşüyor. Bilişim teknolojileri öyle şeyler sunuyor ki, sadece belli kişilerin, belli kurumların kullanması yeterli olmuyor. Cep telefonu iyi bir örnek olabilir. Sizin cep telefonunuz var, ama ilişkili olduğunuz diğer insanların cep telefonu yoksa o zaman bu teknolojiden yeterince yararlanamıyorsunuz demektir.
Bilişim uygulamalarını, bilişim teknolojilerini hem siz kullanmalısınız hem de toplumdaki diğerleri. Bu teknolojiler, herkesin kullanmasıyla bir anlam kazanır. e-devlet uygulamalarında da olumlu adımlar atıldığını görüyorum ama vatandaşların, kurumların bu uygulamalardan haberdar olmaları ve kullanmaları gerekir. Dikkat çekmek istediğim bir başka konu da e-devlet uygulamalarında zaman zaman rastlanan koordinasyon eksikliğidir. Devlet kurumlarının yaptığı uygulamaların birbiriyle örtüşmesi, aynı işlemlerin, farklı uygulamalarda tekrar edilmesinin önlenmesi, bilgi bütünlüğünün sağlanması gerekir.
turk-internet.com: Benim sorularım bu kadar. Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mıdır?
Emrehan Halıcı : Bilişim kültürü konusunda söylenecek çok şey var. Doğru stratejilerle yetişecek genç nüfus potansiyelimiz bize büyük bir avantaj sağlayabilir. Tersi ise var olan problemlerimizin daha da artmasına neden olur.
Çocuklarımız, gençlerimiz, tüm insanlarımız, en önemli zenginliğimiz olan akıllarını, zekâlarını, yaratıcılıklarını kullanabilecek bir durumda olmalılar. Okul öncesinde, aile ortamında, okulda ve iş ortamında bu yaklaşımın egemen olması şarttır. Soru soran, merak eden, araştıran, çevresine ilgi duyan, bilim, teknoloji, sanat üretimine yatkın, zekâsını kullanan yaratıcı ve girişimci insanların yetiştirilmesi konusunda hepimize görevler düşüyor. Bu özellikler bilgi toplumunun bireylerinde olması gereken özelliklerdir.
Bu özelliklere sahip, bilişim kültürünü özümsemiş insanlarla, hem ülkelerde hem de dünyada refahın, özgürlüğün, barışın ve sevginin egemen olmasını sağlayabiliriz. Temennim budur.
turk-internet.com: Teşekkür ederiz!
Röportajdan kısa bir bölümü aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz.
Benzer Yazılar
Arkadaşım “Ziya Aktaş” – N. Kaya Kılan
N. Kaya KILAN(1) TBD 71 Sıra Numaralı Üyesi Yıl 1963 ben, Türkiye’nin ilk bilgisayarının kurulduğu Karayolları Genel Müdürlüğü, Bilgi İşlem Merkezinde “Mühendislik Gurubu Programlama Şefiyim” Bir sonbahar günü odama: ODTÜ